Hasanoğlan Köy Enstitüsünde Bir Misafir: John Dewey

Yayın Tarihi: 8 Nisan 2024
Toplam Okunma: 2071
Okuma süresi: 7,5 dakika

Sevim Akyıldız

Köy Enstitüleri, aklın ve bilimin ışığında Cumhuriyet ideolojisini ülkenin bütün tebaası ile buluşturan bir projeydi. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması amacıyla yurdun dört bir yanında kurulan Köy Enstitüleri’yle hem bireysel hem de toplumsal bir aydınlanma hedeflenmekteydi.

Kurtuluş Savaşı kazanılmış ve şimdi sıra yokluk içinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkındırılmasına gelmişti. Bunun gerçekleşebilmesi için gereken en önemli şeyin eğitim olduğunu Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk çok iyi biliyordu. Öyle ki kurtuluş mücadelesinin devam ettiği yıllarda bile eğitime milli bir yön vermek amacıyla 15 Temmuz 1921’de Maarif (Eğitim) kongresini toplamış ve açılış konuşmasını yapmıştı. Cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin toplumsal kalkınmasının sağlanması ve yeni kurulan ülkede milli kimliğin inşa edilmesi amacıyla siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda inkılaplar ve reformlar gerçekleştirilmişti. Bu çalışmalardan biri de ulusal kimliğin benimsetilmesi noktasında yeni bir eğitim sisteminin kurulmasıydı.

                 John Dewey

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sisteminin oluşturulması için bilim insanlarından da görüş ve öneriler alınması gerekiyordu. Bu amaçla pek çok bilim insanı ülkeye davet edilmişti. Bu bilim insanlarından biri de Amerikalı filozof ve eğitim kuramcısı John Dewey idi. Dewey, pragmatist eğitim anlayışını özetleyen “Eğitim, hayata hazırlık aşaması değil, hayatın ta kendisidir.” sözlerinde olduğu gibi, eğitimi yaşam boyu süren bir eylem olarak değerlendirir, yapılan her şeyi yaşamdaki etkileriyle ölçer, ezbere dayanan anlayışı reddeder, belki de bir daha hiç kullanılmayacak olan kelime yığınlarının önüne set çeker, ders ve ders içeriklerini bu anlayışla yeniden ele alırdı. Dewey kuramı değil uygulamayı, yaparak ve yaşayarak öğrenme felsefesini öne çıkarmanın yanı sıra, yaşamda yer alan bütün meslek dallarının okullarda öğretilebileceği bir sistemin çalışmalarını sürdürerek meslek eğitiminin önemini her defasında şiddetle vurguladı.

1924 yılında Atatürk aracılığı ile dönemin Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar tarafından John Dewey, Türkiye’nin mevcut eğitim sistemini inceleyip değerlendirmesi için ülkeye davet edilir. Bu daveti kabul eden Dewey Türkiye’ye gelir, ilerleyen yıllarda Milli Eğitim Bakanı ve İlköğretim Genel Müdürü olacak Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç eşliğinde İstanbul, Ankara ve Bursa şehirlerindeki eğitim kurumlarında gözlem ve incelemeler yaptıktan sonra bunları bir rapor haline getirir. Bu raporda daha çok eğitim kurumlarına ayrılan bütçe üzerinde durur. Dewey daha sonra Amerika’ya döner ve burada da Türkiye’de kurulacak yeni eğitim sistemi hakkında bir rapor hazırlar. Türkiye Maarifi Hakkındaki Rapor adlı bu rapor sekiz temel başlıktan (Program, Maarif Vekilliği Teşkilatı, Muallimlerin Yetiştirilmesi ve Terfihi, Muallimlerin Yetiştirilmesi, Mektep Sistemi, Sıhhat ve Hıfzıssıhha, Mektep İnzibatı, Muhtelif Mevat) oluşur.

Köy Enstitüleri öncesinde Türkiye’nin genel eğitim durumuna bakıldığında; ülke nüfusunun %80’ini oluşturan yaklaşık 40.000 köyün 35.000’inde okul bulunmadığı görülmekteydi. Bu nedenle 100.000’den fazla çocuğun eğitim alamadığı, ilköğretim çağındaki çocukların sadece %24’ünün okula gidebildiği biliniyordu. Ayrıca o dönem yurtta üçlü bir eğitim sistemi anlayışı vardı; bütünüyle din etkisinde olan mahalle mektepleri ve medreseler, din eğitiminin yanında klasik bilimsel eğitim uygulayan okullar (idadiler, rüştiyeler, öğretmen okulları vb.), yabancı ve azınlık okulları. Dolayısıyla eğitimde ulusal ve tek bir anlayış benimsemek, köylerin kalkınmasına faydalı olabilmek, yapılan inkılapları tüm vatandaşlara tanıtarak kalıcı hale getirebilmek, köylerdeki okul sayısını artırarak halkı bilinçlendirip eğitmek ve fırsat eşitliğini sağlamak için Köy Enstitüleri’nin kurulması kararı alınmıştı.

Köy Enstitüleri TBMM’de 17 Nisan 1940’ta kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu ile resmi olarak açıldı. Dönemin inkılap hareketleri arasında yer alan Köy Enstitüleri, aklın ve bilimin ışığında Cumhuriyet ideolojisini ülkenin bütün tebaası ile buluşturan bir projeydi. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması amacıyla yurdun dört bir yanında kurulan Köy Enstitüleri’yle hem bireysel hem de toplumsal bir aydınlanma hedeflemekteydi.

Devlet ve köylü iş birliğine dayanan Köy Enstitüleri hareketi zorunlu beş yıllık ilkokul eğitiminin yanı sıra bazı durumlarda kovuşturmanın da sıkı tutulması ile devamsızlık gibi sebeplerle eğitimin yarım bırakılmasının önüne geçerek öğrenci ve okuryazar sayılarının kısa zamanda büyük ölçüde artırılmasını sağlamıştı. Bu kapsamda eğitim anlayışında üreterek öğrenme ve iş eğitimini öne çıkaran Köy Enstitüleri’nde; yıl boyunca devam eden karma bir eğitim anlayışı benimsenmiş ve eğitim sisteminde görev alan herkesin yetiştirilmesi kapsamında bir alanda başarılı olamayan öğrencilerin farklı alanlara yönlendirilmesi gibi çalışmalar yürütülmüştü. Örneğin; öğretmen olmak için uygun olmayan öğrenciler demircilik, marangozluk, sağlık memurluğu veya ebelik gibi meslek gruplarına yönlendirilmekteydi.

Köy Enstitüleri’nin eğitim programlarında verilen dersler kültür, tarım ve teknik dersler olmak üzere üç kategoriye ayrılmaktaydı. Kültür derslerinin içeriğinde Türkçe, tarih, coğrafya, yabancı dil, fizik, kimya, matematik, müzik gibi dersler bulunurken; tarım dersleri ve çalışmalarında tarla ve bahçe tarımı, sanayi bitkileri tarımı, zootekni, kümes hayvancılığı, arıcılık, ipek böcekçiliği, balıkçılık gibi dersler bulunmaktaydı. Teknik dersler ve çalışmalar içeriğinde ise; köy demirciliği, dülgerliği ve yapıcılığı, köy ev ve el sanatları gibi dersler yer almaktaydı. Bu kapsamda verilen eğitim müfredatının %50’sini kültür dersleri, %25’ni tarım dersleri ve kalan %25’ini teknik ders ve çalışmaları oluşturmaktaydı.

Köy Enstitülerinin kuruluşundan 5 yıl sonra 1945 yılında Türkiye’ye ikinci kez gelen ve Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü inceleyen Prof. Dr. John Dewey;
“Benim düşlediğim okullar Türkiye’de Köy Enstitüsü olarak kurulmuştur. Tüm Dünyanın bu okulları görüp eğitim sistemini, Türklerin kurduğu bu okulları göz önünde bulundurarak yeniden yapılandırması isabet olacaktır.” ifadeleriyle, fikir ve önerileriyle büyük katkılar sağladığı Köy Enstitülerinin eğitim anlayışına olan hayranlığını dile getirmişti.

Ne yazık ki Köy Enstitüleri ile yürütülen bu faydalı eğitim anlayışı çok uzun ömürlü olamadı. Köy Enstitülerinin devre dışı bırakılması çabalarından ilki 1946 seçimleri sonrasında Hasan Ali Yücel’in ve İsmail Hakkı Tonguç’un görev dışına itilmesiydi. Ardından 1950 yılındaki seçimlerle iktidarın değişmesi, hükümetin Köy Enstitülerine de bakışını değiştirmiş ve söz konusu süreci hızlandırmıştı.

Sonraki yıllarda çıkarılan 6234 sayılı “Köy Enstitüleri ile İlköğretim Okullarının Birleştirilmesi’’ hakkındaki kanunla Köy Enstitüleri eğitim faaliyetleri 27 Ocak 1954 tarihinde sonlandırıldı. Kapanma tarihine kadar bu enstitülerde 1398’i kadın, 15943’ü erkek olmak üzere toplam 17341 öğretmen yetiştirilmiş, köylerde gerek okuryazarlık gerekse tarım, hayvancılık ve üretim oranlarında büyük artışlar yaşanmıştı. Köylünün eğitilerek yönetime dâhil edilmesi, Cumhuriyet ilkelerinin ve devrimlerin benimsetilmesi, köylerdeki üretim faaliyetlerinin modern yöntem ve tekniklerle yapılması gibi önemli hususlarda büyük rol oynayan Köy Enstitüleri, Türk toplumunun kolektif bir eseri olmanın yanı sıra siyasi çıkarlardan yoksun bir şekilde tamamen ulus devlet ideolojisine bağlı olarak çağdaş toplum düzenine geçişte bir kaldıraç görevi de görmüştü. Bu kapsamda inkılapçılık anlayışı ile Cumhuriyetin tüm ilkelerini bünyesinde barındıran Köy Enstitüleri, Cumhuriyet tarihinin şekillendirilmesi, ulus kimliğinin oluşturulması ve geliştirilmesinde önemli bir rol oynamıştı.

Kategori: Eğitim, Toplum

E-Bülten Kaydı

Gelişmelerden haberdar olun.

Yorum Yazın