Türkiye Cumhuriyeti artık yeni bir görsel kültüre ihtiyaç duyuyordu ve bunun en önemli ayaklarından biri ulusal mimarinin ortaya çıkışıydı.
“Kıbrıs Harekâtı’nı gazeteden görmek mümkün. Devamlı Kıbrıs’la, Yunanistan’la ilgili çatışma dili kullanan gazete, Kıbrıs Harekâtı’ndan üç, beş gün önce bu çatışmayı birden kesiyor. ‘Domatesler çok pahalandı.’ diye manşet atmaya başlıyor. Mesela oradan anlıyorsun, bir şey olacak.”
Köy Enstitüleri, aklın ve bilimin ışığında Cumhuriyet ideolojisini ülkenin bütün tebaası ile buluşturan bir projeydi. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması amacıyla yurdun dört bir yanında kurulan Köy Enstitüleri’yle hem bireysel hem de toplumsal bir aydınlanma hedeflenmekteydi.
Tarih boyunca hiçbir zaman anaerkil bir toplum var olmadı. Kadın, güçlü olduğu yerde eşitliği getiriyordu. Bizim tarihimizde de tam olarak böyle oldu. Bu hikâye, Cumhuriyet kadınının hikâyesi. Bu hikâye, uzun yıllar süren bir mücadelenin başarı hikayesi.
Ülkeye yayılan 21 bölgede kurulu Cumhuriyetin öğretmen yetiştiren okulları, Köy Enstitülerinin verimsiz toprakları, modern bir tarım ülkesinin uygulama bahçeleri olmuştu...Bir başka içerik, bir başka biçimde yine olabilir.
Birkaç saat içinde kamera kullanmayı öğrenen yedek subay Fuat Bey (Uzkınay) abidenin yıkılış anını, diğer bir ifadeyle Türk sinema tarihin başlangıcı olarak kabul kısa belgesel filmi “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” nı çekmiştir.