Köy Enstitüleri: Bir Yaşanmışlık Öyküsünden Alınacak Dersler
Oğuz Makal
“Kendi ihtiyacımız ve öğrenmek için her yıl devamlı sebze ürettik. Domates ve biberden artanları salça için değerlendirdik. Ayrıca kurutma yaparak kışın kullandık. Konserve yapmasını öğrendik. Bağımızdan üzüm geliyordu, sirke yapılıyordu. Bu sirkelerle sebzelerimizden artanı turşu yapıyorduk.”
Ülkeye yayılan 21 bölgede kurulu Cumhuriyetin öğretmen yetiştiren okulları, Köy Enstitülerinin verimsiz toprakları, modern bir tarım ülkesinin uygulama bahçeleri olmuştu…Bir başka içerik, bir başka biçimde yine olabilir.
Cumhuriyetimizin 100. yaşını kutladığımız 2023, aynı zamanda Köy Enstitülerinin kuruluşunun 83. yılı. Köy Enstitüleri seksen üç yaşında ama eğitim ve ekonomi ilişkisine yönelik çözümleri, “üretim içinde eğitim- öğretim” yönteminin doğruluğu nedeniyle hala “genç”. Bazı araştırmacılar “Yarım kalmış Anadolu Rönesansı”, bazıları da gazeteci Varlık Özmenek’in sözleriyle “Anadolu’daki değişim- dönüşüm, bireyleşme devrimi”, bu nedenle de “yarım kalmış mucize” olarak adlandırıyor Köy Enstitülerini.
Köy Enstitülerinin ayrıştırıcı birkaç özelliği bulunmaktaydı. Bunlar; köy okul toprağının öğretmence köylüye örnek olacak biçimde işletilmesi; enstitüde tarım dersi ve çalışmalarına konu olan bitki ve hayvanların bakımı ve yetiştirilmesi; toprağın işlenmesi gibi konuların iş içinde öğrenilmesi… Ama projenin altında başka bir proje vardı: Modern-basit bir çiftçilik ya da yeni ekip biçme tekniklerinin kırsalda öğretilmesi kadar; ulusal ve sağlıklı beslenme kültürünün oluşması, yaygınlaşmasını da sağlamak. Açlıktan azade, yoksullaşmadan yaşamak…
O Enstitülerden birinden (Aksu) yetişen eğitimci-yazar Pakize Türkoğlu’nun sözleriyle enstitülü öğrenciler, tarımla toprakla uğraşırken, çevreyi ağaçlandırdı. Suyu ¬toprağı koruyarak, doğal olanı hırpalamadan doğal ürün almanın yolunu öğrendi. Devamı da var: “Köylülerin sağlıklı olan kadim üretim alışkanlıklarını bilimsel bulgular ışığında geliştirerek, kurutma, konserve, tarhana yaparak, tohum, fidan ve fide üreterek, eski alışkanlıklarına yenilikler kattılar
Köy Enstitüsü gerçeği üzerine, “filmler ne zaman görülecek?” diye de soruluyordu. Sıra perdedeki ışıktaydı. “Denendi” diyebilirim. Belgeseller bir yana, ilki Toprağın Çocukları (2012) filmiydi. Filmin mekânı Köy Enstitüleri arasında da öne çıkan Ankara – Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ydü. “Sinemanın bilgi veren yönü kullanılarak dramatik bir hikâye içinde ‘eğitim’ konusuna değinilmek istenmiş” saptaması yapılan (Melis Zararsız, Beyaz Perde) filmlerden biri oldu. Ardından Biket İlhan’ın yönettiği Yarım Kalan Mucize (2013), kuruluşundan kapatılışına enstitülerin hikâyesiydi. İkisi de hatırlatan/bilgilendiren ama işlenişleri, anlatımları, yapım zayıflıkları nedeniyle belki de, “ses getiremeyen filmler” sınıfına girdiler. Son kez de Cengiz Özkarabekir’in yaptığı belgesel-kurmaca Yücel’in Çiçekleri (2018) adlı filmle Köy Enstitüsü yılları beyaz perdeye taşındı. Bu filmler çok şeyi anlatma telaşı nedeni ve heyecanıyla yapılmıştı. Şimdi izlendiğinde enstitülerin öğretmen okulu, müzik okulu, iş-sanat okulu, sağlık okulu, tarım okulu özelliklerini bir araya getiren gerçeği de keşfedilir.
Alt alta sıralayacaklarım şu aralar aranmakta olan “ekonomik krizsiz bir yaşam” için tarım eğitimi ve politikalarının ne denli önemli olduğu gerçeğini sanırım hatırlatır. Önce Eskişehir-Çifteler Köy Enstitüsü müdürü Rauf İnan’ın “Sevgili oğlum” diyerek köydeki aday öğrencisine yazdığı mektubu okuyalım:
“(…) Enstitümüzde hem okumanı, öğrenimini ilerletecek, hem de ileri usullerde ziraat öğreneceksin. Bağcılıkta, sebzecilikte, arıcılıkta, tavukçulukta, hayvan bakımında, makine ile ekim, biçim ve harman yapmasında, zahire hazırlamada çalışıp iyice yetişeceksin.” diyordu ki tüm Köy Enstitülerinin uygulamalarını yansıtıyordu bu yazdıkları…
Çifteler Köy Enstitüsü’nün çevresinde, öncesinde karpuz dışında hiç bir sebze ve meyve yetiştirilmezdi; neredeyse dikili bir ağaç bile yoktu. Beş yıl sonra ise, 1202 zerdali, 3500 badem, 1000 akasya, 1000 elma, armut ağaçları ve 120 dönüm toplam bağı vardı. Sebze bahçelerinden enstitü mutfağının ve Hamidiye köyünün ihtiyacı karşılanabilmekteydi.
Isparta-Gönen Köy Enstitüsü çıkışlı bir öğrenci yıllar sonra “Kendi ihtiyacımız için ve öğrenmek için her yıl devamlı sebze ürettik. Domates ve biberden artanları salça için değerlendirdik. Ayrıca kurutma yaparak kışın kullandık. Konserve yapmasını öğrendik. Bağımızdan üzüm geliyordu, sirke yapılıyordu. Bu sirkelerle sebzelerimizden artanı turşu yapıyorduk.” sözleriyle ifade ediyordu o günleri.
Tüm Enstitülerde kız öğrenciler (1398 kadın öğretmen) konserve yapımından sebze ve meyvelerin kurutulmasına, çiçekçilikten kümes hayvanları bakımı, süt sağma, yoğurt yapmaya dek birçok uygulama öğrenmekteydi. Her enstitü bahar ve yaz aylarından kış için kullanılmak üzere mutlaka yiyecek
stoğu yapmaktaydı.
6 yıl gibi kısa bir süre içerisinde Adana’dan Trabzon’a, Kocaeli’den Kars’a yurdun dört bir yanına yayılan Köy Enstitülerinin, ülkemizi geleneksel tarım
uygulamalarından modern ziraat yöntemlerine götüren yolculuğunu merak edenler detayları aşağıda bulabilir.
Akçadağ Köy Enstitüsü (Malatya): Kayısı üretimi, meyve bahçeleri, buğday üretimi. 1940’ta enstitü kurulurken bir tek ağaç bile olmayan aynı topraklarda, 9.500 kayısı olmak üzere 17 bin meyve ağacı dikimi gerçekleşti.
Gölköy Köy Enstitüsü (Kastamonu): İpek böcekçiliği, sebze ve meyve bahçeleri, tavukçuluk, süt üretimi, peynircilik, sığır besiciliği, yulaf ekimi, arıcılık.
Aksu Köy Enstitüsü(Antalya): Narenciye-zeytin bahçeleri, zeytin yapımı, bağcılık, pekmez yapımı, sebze bahçeleri, küçükbaş ve büyükbaş hayvancılık, kümes hayvancılığı, arıcılık.
Arifiye Köy Enstitüsü (Kocaeli): Balıkçılık (Sapanca Gölü’nde ve İzmit Körfezi’nde), balık konserveciliği/ salamura, meyve ve sebze bahçeleri.
Cılavuz Köy Enstitüsü (Kars): Kiraz ağaçları, büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık, patates ekimi, arıcılık, meyve bahçeleri.
Düziçi Köy Enstitüsü (Adana): Bağcılık, pekmez üretimi, pamuk üretimi, meyve ve sebze bahçeleri, at çiftliği, büyükbaş hayvancılık, kümes hayvancılığı, arıcılık.
İvriz Köy Enstitüsü (Konya): Arıcılık, süt hayvancılığı, sebze bahçeleri, meyve bahçeleri (elma, kayısı, şeftali, armut, vişne vb.), bağcılık, şeker pancarı, nohut, mısır, buğday ve yonca.
Pulur Köy Enstitüsü (Erzurum): Süt hayvancılığı, peynir ve yoğurt üretimi, sebze bahçeleri, buğday ekimi.
Beşikdüzü Köy Enstitüsü (Trabzon): Balıkçılık (kendi yaptıkları deniz motorları ile), balık konserveciliği/ salamura (1943-44 yılı içinde 88 ton hamsi tutmuşlardır ve Tonguç Müdür Hürrem Arman’ı Beşikdüzü Köy Enstitüsüne görevlendirirken “Sizin tarlanız Karadeniz” demiştir.)
E-Bülten Kaydı
Gelişmelerden haberdar olun.
[…] Köy Enstitüleri: Bir Yaşanmışlık Öyküsünden Alınacak Dersler […]