Sinema Hatırlatırken: Ulusal Kimlik İnşasında Sinema ve Muhsin Ertuğrul

Yayın Tarihi: 11 Mart 2024
Toplam Okunma: 285
Okuma süresi: 8,6 dakika

Aziz Barkın Kadıoğlu

Sinemanın propaganda gücü, sinema aygıtının keşfinden itibaren çeşitli devlet liderlerince kabul edilmiş ve sinema tüm sanatlar arasında en önemlisi olarak tarif edilmiştir. Propaganda gücünü, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk Sinemasının ulusal kimlik inşasındaki rolü ve Cumhuriyet’in kuruluş döneminde aştığı badireleri hatırlatma işlevi ile düşünmek önem taşır. Muhsin Ertuğrul’un üç önemli filmiyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin o yıllarını hatırlamak ise daha da anlam kazanmaktadır.

Nazım Hikmet’in “Ateşi ve ihaneti gördük. Dayandık, dayandık her yanda …” dizeleri ile tarif ettiği, İlhan Berk’in “Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.” diyerek belki de yeni kurulmuş Cumhuriyet’in yorgun ama umutlu yüzünü sevgilide gördüğü o yeni ülkeye ulaşmak elbette ki kolay olmadı. Çetin geçen savaş yıllarının ardından 29 Ekim 1923’te yeni devletin yönetim biçimi olarak ilan edilen cumhuriyet, Osmanlı’dan ideolojik, ekonomik ve toplumsal çeşitli kopuşları temsil ediyordu. Bununla beraber tarihin çarklarının ileriye döndüğü bir anı da imlemekteydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dinamikleri, ileri bir adımı temsil etmekle birlikte yeni kurulan devletin birliği ve istikrarı için yeni bir ulusal üst kimlik yaratmanın aciliyetini mevcudiyetinde barındırıyordu. Gerçekleşen büyük devrim hamleleri de bu adımın yalnızca lafta kalmayacağını en kısa sürede kanıtladı.

I. Dünya Savaşı öncesi ve savaş yıllarında emeklemeye başlayan Türk Sineması ve sinema sanatının kendisi, yeni devletin ulusal kimlik yaratma çabasında en etkili araçlardan biri olarak görülebilir. Sinema tarihçileri tarafından ilk Türk filmi kabul edilen 14 Kasım 1914’te Fuat Uzkınay’ın çektiği Ayastefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı adlı belge film ve 1915’te Enver Paşa’nın emriyle Merkez Ordu Sinema Dairesi’nin kurulması ülkemiz topraklarında ilk sinema çalışmalarının başlangıcına işaret etmektedir. Ne yazık ki savaş yılları bu çalışmaları durma noktasına getirmiştir. Ancak 1919 ve sonrasında film üretilmeye yeniden başlanmıştır. Cumhuriyet’in ilanından yalnızca iki yıl sonra ilk özel film şirketi Kemal Film’in, ardından ise 1928’de İpek Film’in kurulması ile ordu içinde doğan Türk sineması sivilleşmiştir. Bu durum neticesinde toplumsal yapıdaki hızlı değişimler sanat alanında da büyük değişimleri tetiklemiştir. Türk sinema tarihinde Kemal Film’in kurulduğu yıl olan 1922’den 1939’a kadar geçen süre Tiyatrocular Dönemi olarak adlandırılırken, bu döneme damgasını vuran isim iki film şirketinin de kurucuları arasında yer alan Muhsin Ertuğrul’dur. Ertuğrul, sinemayı tiyatroya yakınlaştırma çabalarıyla sinema tarihçileri tarafından eleştirilere maruz kalmış olsa da özellikle ulusal kurtuluş mücadelesini merkezine alan Ateşten Gömlek (1923), Ankara Postası (1928), Bir Millet Uyanıyor (1932) filmleriyle yeni Cumhuriyet’in ulusal kimlik inşasında önemli bir rol üstlenmiştir.

Ateşten Gömlek (1923) filminin ilk gösterimi 23 Nisan 1923 tarihinde yapılmıştır. Halide Edip Adıvar’ın aynı adlı romanından uyarlanan film, Kurtuluş Savaşı’nda yaralanmış bir yedek subay olan Peyami’nin hikâyesini takip eder. Millî Mücadele yıllarında Anadolu’ya geçen Peyami’nin hatıralarından oluşan filmde; Adapazarı, Eskişehir ve Büyük Taarruz sırasında işgalci kuvvetlere karşı verilen mücadeleler yer alır. Ayşe, İhsan, Peyami ve Kezban karakterleri arasındaki romantik ilişkiler ise filmi duygusal bir anlatıyla bütünleştirir. Bedia Muvahhit ile Neyyire Neyir’in yer aldığı bu film, Türk sinema tarihinde ilk kez müslüman ve Türk kadın oyunculara yer verir ve tarihte önemli bir ilktir. Ateşten Gömlek, Cumhuriyet’in ilanından hemen önce çekilmiş olsa da kısa süre önce nihayete eren Millî Mücadele’nin en yakıcı günlerine ışık tutarak seyircinin ilgisi çekmiştir. Film, 29 Ekim 1923 sonrasında da ulusal kurtuluş mücadelesinin dramatize edilerek görselleştirmesinde önemli bir referans noktası oluşturmuştur.

Ankara Postası (1928), Kudret ve Osman adlı Kuvâ-yi Milliyeci iki kardeşin hikâyesini anlatan Cumhuriyet’in ilanından 5 sene sonra yeniden Millî Mücadele yıllarına odaklanan ve yapılan fedakârlıkları hatırlatan önemli bir yapımdır. François de Curel’in La Terre Inhumaine adlı eserinden ve Reşat Nuri Güntekin’in Bir Gece Faciası adıyla aynı eserden uyarladığı tiyatro oyunundan sinemaya aktarılan film, Kuvâ-yi Milliye için kuryelik yapan Kudret’in hikâyesiyle başlar. Kudret, elindeki postayı teslim edemeden öldürülür ve görevi kardeşi Osman devralır. Osman ise nişanlısı Ayşe’ye saldıran İmam, Muhtar ve Dalyan Mustafa’yla çatışır, yaralanır ve kaçmaya çalışırken Ayşe vurulur. Osman’ın yaralı olarak bindiği atlı araba ise postanın teslim edileceği yere kendiliğinden gider. Posta Kuvâ-yi Milliye yetkililerine ulaştığında postada Büyük Taarruz emrinin yer aldığı ortaya çıkar. Postanın ulaşmasıyla başlayan Büyük Taarruz ile birlikte zafer kazanılır. Film, entrikalı olay örgüsüyle seyircinin ilgisini çekmiş, halkın uzun zamandır çekilmeyen Millî Mücadele filmleriyle yeniden buluşmasını sağlamıştır. Filmde yer alan İmam, Muhtar ve Dalyan Mustafa gibi kötü karakterler arasında özellikle İmam’ın varlığı dikkat çekicidir. Ankara Postası, beş yıl önce kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dinamiklerini ve Kuvâ-yi Milliye mücadelesini yeniden hatırlatmasıyla öne çıkar.

Son olarak, belki de üç film arasında en dikkat çeken Bir Millet Uyanıyor (1932) filmine değinmek gerekir. Film, her ne kadar karmaşık bir senaryoya sahip olsa da 15 Mart 1920’de Kuvâ-yi Milliye üyesi Yüzbaşı Davut ve Emir Eri Tilki’nin Millî Mücadele yıllarına odaklanır. Adapazarı ve İstanbul’da geçen filmde düşmanla iş birliği yapan Said Molla, Feridun, Çeteci Recep ve padişah yanlısı Kuvâ-yi İnzibâtiye ile çeşitli mücadelelere girişirler. Filmin son bölümünde Ertuğrul’un daha önceki yıllarda Kurtuluş Savaşı’na ait belge filmlerden derlediği Zafer Yolları’ndan görüntülerle Büyük Taarruz hatırlatılır. Filmin bu bölümünde belgesel görüntüleriyle kurmaca görüntüler iç içe geçer. Davut ile Tilki de bu taarruza katılmışlar ve onca mücadele sonucunda İzmir düşmandan kurtulmuş ve zafer kazanılmıştır. Dikkat çeken bir detay ise Mustafa Kemal Atatürk’ün de kamera önünde Nutuk okuyarak filmde rol almış olmasıdır. Muhsin Ertuğrul’un Millî Mücadele yıllarını anlatan filmlerinin sonuncusu olan Bir Millet Uyanıyor, Kurtuluş Savaşı’nın sinema için önemli bir hikâye havuzu oluşturduğunu gösterirken aynı zamanda ülkenin hangi çetin mücadelelerle kurulduğunu hatırlatma görevini de üstlenir.

Sinemanın propaganda gücü, sinema aygıtının keşfinden itibaren çeşitli devlet liderlerince kabul edilmiş ve sinema tüm sanatlar arasında en önemlisi olarak tarif edilmiştir. Filmlerin görsel gücü tarihsel olayların ve figürlerin film evreni içerisinde yeniden üretilmesine imkân verirken bir yandan da devletin söylemlerini seyirciye doğrudan taşıyabilmesini imkân vermiştir. Sinema aracılığıyla dramatize edilen tarih, seyircide duygulanım yaratarak filmin yarattığı evrenle özdeşleşebilmesine olanak tanımaktadır. Özetle, Muhsin Ertuğrul’un yönetmenliğini üstlendiği Ateşten Gömlek (1923), Ankara Postası (1928) ve Bir Millet Uyanıyor (1932) filmlerinin, Millî Mücadele dönemini hikâyeye dönüştürmesi ile Türk sinemasının ulusal kimlik yaratma sürecine yaptığı büyük katkılara örnek teşkil eder. Kurtuluş Savaşı bu filmlerde yeni ulusun adeta başlangıç noktası, temelidir. Cumhuriyet’in dost ve düşmanları bu filmler aracılığıyla halka bir kez daha gösterilmiştir.

Bununla birlikte Kurtuluş Savaşı’nı gayret ve fedakârlıkla kazananın Türk ulusu olduğu söylemi sıklıkla kullanılmıştır. İmam, molla, çeteci gibi kötü karakterlerin varlığı, yıkılan Osmanlı’nın toplumsal yapısına bir işaretken üç film de bu kötülerin alt edilmesi nihayetinde ulaşılan zaferle sonlanır. Sinemanın propaganda gücünün tam da burada işlev kazandığı ifade edilebilir. Muhsin Ertuğrul’un yukarıda incelediğimiz üç filmini Cumhuriyet’in ilanı ve ulusal kimlik yaratma süreciyle birlikte düşündüğümüzde sinemanın Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarının inşa edilmesindeki rolü daha da anlam kazanmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Kuyucak Esen, Ş. (2010). Türk Sinemasının Kilometre Taşları. Agora Kitaplığı, İstanbul.

Makal, O. (1991). Türk Sineması Tarihi, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, İzmir.

Onaran, A.Ş. (1981). Muhsin Ertuğrul’un Sineması. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.

Özön, Nijat. (1972). Türk Sineması Tarihi, Artist Yayınları, İstanbul.

Kategori: Sanat, Sinema

E-Bülten Kaydı

Gelişmelerden haberdar olun.

Yorum Yazın