Ercan Taner: Hayatım Boyunca Unutamayacağım Şeyleri O’ndan Öğrendim
Ege Kürkcü, Umut Yiğit
Spor yayıncılığımızın en ikonik seslerinden olan Ercan Taner, mesleğe başladığı TRT’de Halit Kıvanç’ın öğrencisiydi. 90’lardan itibaren futbol tarihimizin hafızalara kazınan anlarında mikrofonun başında olan Ercan Taner, Halit Kıvanç ile usta-çıraklıktan, ağabey-kardeş ilişkisine uzanan yakınlığını ve spor medyasının bugününe dair düşüncelerini paylaştı.
Umut Yiğit: Halit Kıvanç cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze medya tarihinin tanığı bir isim. Radyonun daha sonra da televizyonun hayatımıza girdiği ilk günden itibaren Halit Kıvanç vardı. Siz de bu tarihin tanığı olmuş, nice insana örnek olmuş bu ismin öğrencilerinden birisiniz. O yüzden söyleşiye buradan başlamak istiyorum. Espritüel kişiliği, nezaketi, tasvir yeteneği gibi oldukça örnek teşkil eden bir isim Halit Kıvanç. Siz Halit Kıvanç’la nasıl tanıştınız ve bir öğretmen olarak Halit Kıvanç’ı nasıl değerlendirirsiniz?
Ercan Taner: Halit Ağabey’in benim hayatıma girişi TRT’deki hocam olarak gerçekleşti. Sınavları kazandıktan sonra kurum içi yapılan eğitimde bize derslere geldi. Canlı yayın konusunda ne kadar deneyimli olduğunu sizler de gayet iyi bilmektesiniz. Bu konularda öğretileri çok önemliydi. Canlı yayına nasıl hazırlanır bunları ilk ondan öğrendik. Canlı yayın esnasında tüm koşullara hazırlıklı olmanız gerekir öyle ki bir maça hazırlanırken 10-15 sayfayı bulan notlar çıkarabilirsiniz.
Radyo anlatımında başarılı olan, dinleyicinin kabul ettiği spikerler televizyon anlatımında büyük bir avantaja sahip olurlar.
Fakat bu öyle bir maçtır ki o hazırladığınız notlardan sadece yarım sayfasını kullanabilirsiniz ama buna rağmen o 15 sayfayı kullanacağınız maçlar da olacaktır. Bu maç içi değişkenlere bağlı bir olay oluyor ve maç nasıl giderse siz o notları ona göre kullanabilirsiniz. Her şeyden önce bu konudaki örneklemelerini meslek hayatım boyunca hiç unutmadım. Her zaman maçlara kendi notlarımla hazırlanmayı ondan öğrendim.
Gerçekten doğal bir şekilde bu konuda uzmandı ve yayında nasıl sakin kalınabileceğini bize örneklerle gösterdi. Çünkü yayında her an her şeyin olabileceği, sesin kesilebileceği, karşı tarafın sizi duymayacağı ve bu konuda mutlaka ilk olarak her zaman sakinliğin ön planda yer alması gerektiğini belirtirdi. İşin mutfağını öğrenme konusunda bizi hep motive ederek öğrenmemizi mümkün kıldı. İşin mutfağı derken; mutfak kurgu, haber yazma, haber toplama, röportaj yapma gibi süreçlerin perde arkasındaki üretim sürecinden bahsediyorum. Halit ağabey röportaja başlarken ilk sorunun önemini, karşımızdakinin vereceği cevaplara göre soru üretmenin kısacası bir röportaj tekniğinde olması gereken her şeyin süreç içerisinde nasıl gerçekleştiğini benzersiz örnekleriyle hem teorik hem de pratik olarak anlatabilen bir öğretmendi. Bence onun çok ayrı bir yeteneği vardı bu konuda. Hayatım boyunca unutmayacağım şeyler öğrendim diyebilirim.
U.Y: Anladığım kadarıyla röportaj esnasında karşısındakini çok iyi dinleyip bir refleks olarak doğru soruyu sorabilme yeteneği bu. Peki sizce bu yeteneğin maç anlatımına etkisi neler oluyordu?
E.T: Tabii ki bu yeteneği böyle tanımlayabiliriz. Özellikle radyo anlatımında bu refleks sayesinde yer tarifi, takımların sahaya nasıl dizildiği, takımların forma renkleri gibi hususları aktarabiliyordu. Bunlar basit gibi görünse de radyo anlatımı için çok önemli hususlardır. Bu örnekleri çok sık verirdi ve şunu söylerdi; radyo anlatımında başarılı olan, dinleyicinin kabul ettiği spikerler televizyon anlatımında büyük bir avantaja sahip olurlar. Radyo ve televizyon ayrımının nasıl olduğunu onlar zaten bilmektedirler. Bu konuda da bence önemli derslerde örnekler aldık.
Ege Kürkcü: 1990 Dünya Kupası’nda ve sonraki süreçte Halit Kıvanç’la sürekli birlikte çalıştınız. Neredeyse her Dünya Kupası’nın sesi olan bir ekol ile çalışmak nasıl bir duyguydu.
E.T: Halit Ağabeyi ben çocukluğumdan beri takip ederdim. 1984’ten sonra da birlikte çalışmaya başladık. Halit Ağabey görece en önemsiz yayına bile inanılmaz hazırlanan, yayın anında bant kayıtlarda özellikle bir buçuk saat o kaydı yaptıktan sonra benim içime sinmedi, bunu baştan alalım şuralarda galiba hata yaptık diyen, inanılmaz titiz ve disiplinli bir insandı.
Bunu 1990 Dünya Kupası’nda da gördüm. Zor olan, metni olmayan, az istihbarat gelmiş görüntüler üzerine yaptığı yorumlar beni çok etkilemişti. İşte İngiltere kampından gelen görüntülerin o anda canlı olarak seslendirilmesi ve bunun üzerine Halit Ağabeyin de yaptığı çalışmalarla hepimizi şaşırtan yorum ve bilgileri çok önemliydi. Diyelim ki o gün bir yayın olacak, Hollanda kampında bir olay var ya da İngiltere’den açıklamalar var. Bunların olabileceğini önceden kestirebilen bu konuyla ilgili işte Hollanda’da şunlar olabilir, İngiltere’de böyle gelişmeler olabilir gibi durumlarda “ben ne konuşurum” u bile hazırlayan ve bu konuyla ilgili çalışmalar yapan biriydi. Halit Usta her zaman araştırırdı, her zaman.
U.Y: Bahsettiğiniz dönemde bilgiye ulaşmak da bugünkü kadar kolay değil. Bugünkü gibi bir haber akışı yok. Milli takım kamplarından aldığı bilgiler vs. diyorsunuz bu kaynaklarla ilişki kurmak zorunda değil sonuçta. Ama bu ilişkiyi nasıl kuruyordu?
E.T: Halit ağabey böyle organizasyonlar için kurulan basın merkezinde çok vakit geçirirdi. Sürekli yabancı meslektaşlarıyla iletişim halindeydi. Bir bakarsınız Hollandalılarla, bir bakarsınız Almanlarla konuşurdu. Aldığı bilgiyi de direkt aktarmak yerine işleyerek sunardı. Mesela “Hollanda kampında şunlar oldu ve bu sebeple bunlar olabilir” şeklinde değerlendirmeler yapardı. Zaten bir gazetecinin yapması gereken en önemli şey bu. Sorgulamak, istihbarat toplamak ve işlevsel şekilde aktarmak. Halit Ağabey bunları layıkıyla yapan biriydi. Sadece bir spiker değil aynı zamanda bir gazeteciydi yani o farkı da yayında hissediyordunuz. Bu çok ama çok önemli bir özellik.
E.K: Sizler bizim jenerasyonumuzun seslerisiniz. Ben çocukluğumda “Sergen attı şampiyonluk geldi” sonraki dönemde de Juventus maçındaki Sneijder golüyle birlikte bir sürü ikonik anlatımınıza şahit oldum. Halit Kıvanç’ın da sizin aklınızda yer eden ikonik bir anlatımı var mı?
E.T: Çok var ama radyo günlerine ait. Radyo günlerinde Halit Kıvanç’tan Fenerbahçe – Galatasaray, Beşiktaş – Fenerbahçe gibi derbi maçları dinlemek muazzam bir deneyimdi. Kulağımda maçın girişi şöyle yankılanıyor: “Mithatpaşa Stadı’ndayız Fenerbahçe çubuklu forma, Beşiktaş klasik beyaz formayla sahada. Bugün kaleci kazaklarında birisi sarı diğeri ise siyah” -ki o yıllarda çok modaydı siyah kaleci kazakları- Golün nasıl olduğunu öyle bir anlatırdı ki statta olmayan ve görüntü de görmeyen herkesin zihninde o gol tüm ayrıntılarıyla canlanırdı.
E.K: Bunun dışında bir de bahsettiğiniz bir bağlantı anınız var size kısa sürmesi sebebiyle biraz küslük durumu yaşadığınız onun detaylarını verebilir misiniz?
E.T: Evet ama çok kısa bir süreydi bu küslük. 1994 Dünya kupası oynanıyordu. Çok sıkışık bir yayın programının içinde, o an Bodrum’da bulunan Halit Ağabey’e bağlandık. Fakat bağlantıda teknik problemler yaşadık. Yayıncılıkta saniyeler dakikalar çok önemlidir hele ki bir de canlı yayındaysanız. Halit Ağabey’in anlattıkları sarkınca yayını kesmemiz gerektiği söylendi. Bu yüzden de Halit Ağabey’in söyleyecekleri yarım kalmıştı. Önce bir süre bana kızdı ama hemen barıştık.
Golün nasıl olduğunu öyle bir anlatırdı ki statta olmayan ve görüntü de görmeyen herkesin zihninde o gol tüm ayrıntılarıyla canlanırdı.
E.K: Halit Kıvanç’ın Türk spor yayıncılığı üzerinde çok büyük etkileri var. Onun etkisi ve oluşturduğu ekolun ışığında Türk spor yayıncılığının evrildiği nokta hakkında ne düşünüyorsunuz?
E.T: Bence çok başarılı bir yere gelmiştik ama işler zamanla değişti. İzleyiciler yayın anında durmaksızın heyecan talep ediyorlar. Heyecan odaklı olan da reyting odaklı esasında. Meselenin özünden uzaklaşmamıza sebep oluyor. Bu konuda ileri gidemediğimizi düşünüyorum.
Halit ağabey bir spiker olmanın da ötesinde çok da iyi bir yorumcuydu, bizde bir türlü yürümeyen bir durum var o da bir yorumcunun da katıldığı maç anlatımı. Esasında bu çağı açan insan Halit Ağabeydi. Şu anda dünyada yayıncılık konusunda söz sahibi olan ülkelerde yorumcu spiker ilişkisinin çok daha iyi olduğunu görüyoruz. Örneklerden yola çıkarak yorumcuların maçlara çok iyi hazırlandıklarını görüyorum aynı Halit Ağabey gibi. Spiker yorumcu ikilisinin ortaya koyduğu standart üstü anlatımlar var. Ben bu konuda biraz yerimizde saydığımız kanaatindeyim. İstediğimiz yere gelemedik şu anda.
U.Y: Bunun sebebi Türkiye’de kurumsal yapıların oluşmasında yaşadığımı sıkıntı diyebilir miyiz? İşler kurumsal olmaktan çok kişisel ilerliyor sanırım.
E.T: Bence onunla bağlantısı var.
U.Y: Yani Halit Kıvanç gibi biri ekol yaratabilirdi ama işler bireysel olarak ilerlediği için bu olmadı. Bu da galiba işin heyecan ve reyting gibi yüzeysel kısmına odaklanmamızdan ötürü. Bana şöyle gibi geliyor, bilmiyorum siz ne düşüneceksiniz ama spikerliğe bizler çocukluğumuzda hep öykündük ve taklit ederek öğrendik. Ama bu işi gerçekten iş olarak yapmaya geldiğinde taklitten öteye gidilemedi. Sanki Halit Kıvanç’ı taklit etmek, Ercan Taner’i taklit etmek işin özüne inmemek gibi bir durum varmış gibi geliyor bana sizce nasıl?
E.T: Bu saptama doğru. İnsanlar diğer anlatıcılardan etkilenebilirler ve bu yayınlarda da hissedilebilir. Halit Ağabeyin bir sözü vardır; bir süre geçtikten sonra yavaş yavaş kendi sesiniz oturmaya başlar, işte o zaman o etkilenmenin dışında kalmak zorundasınız. Bu süreden sonra artık tek başınıza kalarak ortaya siz ne koyabiliyorsunuz buna bakmanız gerekiyor. İşte nasıl başarılı olacağınıza dair bundan sonra başlıyor.
Tekrar yorum olayına geldiğimiz zaman yorumcuların bir takıma bağlı olması o takımın yıllarca formasını giymesi kabul edilebilir o formayı giyebilirler ama o yorumcular artık yeni bir şey ortaya koymak zorundadırlar. Nedir bu yeni şeyler? Oyunun hangi yöne gittiği, oyunda spikerle yorumcunun konuşmalarında izleyiciye maçta başka neler olabileceğini göstermek gibi. Burada bir örnek vereceğim; basketbolda Murat Murathanoğlu- İsmet Badem ikilisi ve daha sonraki ekipler bunu başardılar. Ben bu yüzden basketbol yorumcularını futbol yorumcularına göre bir adım önde görüyorum.
U.Y: Bu esasında oyunun içinde kalmak yani oyunu okuyabilmek, taktiği stratejiyi anlayabilmek, bir takımın planını formasyonunu çözüp seyirciye bunu anlatmak aynı zamanda bu seyirci içinde çok öğretici bir şey.
E.T: Tabii ki yani oyunun dışına çıkmamak. Oyuncuların özel hayatı, amcasının mesleği, hakemin daha önce ne yaptığı gibi şeyler konuşulabilir ama asıl önemli olan İngiltere ve Almanya’daki gibi izleyiciyi oyunun içinde tutacak şeylerden bahsetmek olmalı. Bu anlatıcının bence birinci görevi olmalı.
E.K: Bahsettiğiniz gibi Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem var, onlardan sonra TivibuSpor’un Türkiye Ligi spikerleri var, EuroLeague’in son döneminde de İsmail Şenol ile birlikte basketbol yayıncılığını öne çıkaran noktalar var. Basketbol ve voleybol spikerlerinin bu sporları ön plana çıkarmada bir etkisi var mı? Özellikle Murat Kosova’nın Cenk Akyol üzerindeki anlatımı olabilir mi mesela?
E.T: Var olmaz olur mu? Murat Kosova’dan sonra İsmail Şenol sonra yine genç arkadaşlarımız var. Bence İhsan Bayülken çok önemli bir koç ve basketbol yayıncılığına da bir ışık getirdi. Bu isimlerin bakış açısı basketbolu izleyicilere sevdirdi. Ben onların anlatımında maç seyrederken oyundan zevk alıyorum. Basketbolda bunlar olabiliyorken futbolda neden olmasın? Mesela oyunda bir takımın savunmasının üçlüden dörtlüye nasıl döndüğü, duran toplarda A takımının B takımına göre nasıl avantaj sağlayabileceği gibi hususlar anlatılsa izleyicinin de hoşuna gideceğini düşünüyorum. İngiltere ve Almanya örneğini bu yüzden verdim. Onların hoşuna gidiyorsa bizim niye gitmesin?
E.K: İyi spikerler iyi bir konsantrasyonla oyun vizyonuna ulaşıyor. Mesela kenarda bir oyuncu ısındığı zaman kimin yerine gireceğini önceden söyleyebiliyorlar.
E.T: Olabiliyor tabii. Saha içinde de aksayan oyuncuların izleyiciye söylenmesi lazım. Bu oyuncu olmadı, şu ana kadar beşinci top kaybı ya da yoruldu ya da bugün formsuz gibi fark edilen durumların dile getirilmesi ve konuşulması şart bence.
Ben çok mutlu oldum. Hem Halit Ağabeyi yad ettik hem de meslekten konuştuk. Sizinle çalışmış ve bu röportajı yapmış olmaktan çok mutluyum. Görüşmek umuduyla.
E-Bülten Kaydı
Gelişmelerden haberdar olun.