Mert Aydın: Halit Kıvanç, Cumhuriyet Tarihi Gibi Bir İnsan
Ege Kürkcü, Sedat Erol
Halit Kıvanç, emekliliğinin ardından televizyondan ve radyodan uzaklaşmadı, konuk olduğu sohbet ve eğlence programlarının yanı sıra TRT ve NTV’deki spor programlarında da bizlerle olmaya devam etti. 2010’lu yılların başında NTV ekranlarındaki “Futbol Bir Aşk’’ programını ise Mert Aydın’la birlikte sundular. Bu program ile hafta sonu sabahlarına eğlenceli ve bilgilendirici bir spor sohbeti taşıdılar. Televizyon efsanesi Halit Kıvanç, 50’lerden başlayarak birçok neslin hafızasında yer edindi. LCD televizyonlarında NTV Spor’u açıp kenardaki puan durumlarını, gol krallığı tablolarını izleyerek büyüyen yeni neslin ise; Dünya Kupası efsanelerini anlatan, enteresan hikâyelere sahip olan bir futbol ansiklopedisi, bir bilgi pınarı olarak hafızlarına kazındı.
NTV Spor yıllarındaki ekip arkadaşı, şu sıralar Ada Sahilleri adlı podcast serisini ilgiyle takip ettiğimiz ve sağduyulu bakışıyla spor gazeteciliğine ışık tutan Mert Aydın, Halit Kıvanç’ı Context Dergi’ye anlattı.
Ege Kürkcü: Halit Kıvanç’ın yazar, editör, sunucu, çevirmen, hukukçu, radyocu olmak gibi pek çok meslek koluyla bağlantısı var. Peki sizin Halit Kıvanç dendiğinde aklınıza hangi rol geliyor?
Mert Aydın: Sizler gençsiniz, ben Halit Kıvanç’ı tanıdığımda çocuktum, ben çocukken bile Halit Kıvanç 50’li yaşlarının üstündeydi, herhalde 55-60 yaşlarındaydı. Halit Kıvanç o zamanlar çok sevdiğim spor sayfalarında görünüyordu. Onu maç anlatırken izleme, dinleme şansına sahip olmuştum. Aynı zamanda da hafta sonu akşamları müzik, eğlence programlarını sunan kişiydi. Ama benim için Halit Kıvanç dünya kupasıydı. Çünkü organizasyonları gezmiş, maçlara gitmiş ve onları anlatmıştı. Ama sadece maç anlatmakla kalmamış, ilk gittiği dünya kupasında yayıncı olarak değil gazeteci olarak da yer almış birisiydi. 1954 ve 1958 Dünya Kupalarında, gazeteci ve muhabir olarak organizasyonlarda bulunmuştu. Dünya kupası dışında, çocukluğumdan hatırladığım gazete eklerinde yayımlanan, mizah ve futbol mizahı yazıları müthişti. Benim için en kritik olanı, 1986 Dünya Kupasından önce TRT’de “Meksika 86” adında program yapmasaydı. Bu programın her bölümünde, kendine has yorumlarıyla ve belgesel görüntüleri eşliğinde eski dünya kupalarını anlatıyordu. Geçmişte dünya kupalarında oynamış, teknik adamlık yapmış ve o esnada Türkiye’de olan insanlar ile röportaj yapardı: Mesela Jupp Derwall bunlardan biriydi. Beşiktaş’ın, Fenerbahçe’nin başında Yugoslav teknik adamlar vardı, bunlar 1950’li dünya kupalarından oyunculardı ve o dünya kupalarındaki anılarını anlatırlardı. Müthiş bir programdı. Yani benim de Dünya Kupası tarihine bu kadar merak salmamı sağlayan program oydu. Dünya Kupası’ndan önce yayınlanmıştı ve müthiş bir programdı.
Benim için Halit Kıvanç, dünya kupası ile eş anlamlıydı. Halit ağabeyin meşhur Pele hikayesi var. Eski dünya kupalarıyla ilgili, gittiği gitmediği organizasyonları anlatabilirdi. Çünkü, 1930’lu dünya kupalarına gitmiş olma ihtimali yok ama onlarla ilgili yapmış olduğu araştırmalar var. O kupalar ile ilgili hikâyeler özellikle internet diye bir şeyin olmadığı günlerde bizler için, meraklıları için çok müthiş, çok acayip işlerdi.
E.K.: Halit Kıvanç ile çalışan herkes ‘’Çalışmayı çok sever, programlarına, yayınlarına çok disiplinli bir şekilde hazırlanır’’ der ve sizin de örnek verdiğiniz gibi araştırmacı gazeteci kimliği bulunduğunu söyler, siz Halit Kıvanç’ın gazetecilik kimliği ile ilgili ne söylersiniz?
M.A.: Müthiş, mesela 1950’li yıllarda iki arkadaşı ile bir spor gazetesi çıkarıyorlar. Bu o dönem için çok cesurca bir iş ve ellerinde çok büyük bir sermaye olmadan bu işe girişmişler. Milliyet’in spor sayfaları için yaptıklarıyla da çok özel bir insan ve aslında enteresan bir detay da var. Buradan TSYD (Türkiye Spor Yazarları Derneği) Başkanı Oğuz Tongsir’e de bu konu için teşekkür etmek istiyorum. TSYD kurulurken Halit ağabey doğal olarak kurucu ekibin içinde, ancak kurulma sürecinde oradayken hemen ardından BBC’de görevli olarak bir yıl yaşadığı bir İngiltere macerası var. O sırada İngiltere’de ve o yüzden de teknik olarak adı kurucu üyelerin arasında yer almıyor. Aslında kurucu üyelerden biri olduğu herkes tarafından kabul ediliyor ama ismi orada bulunmuyor. Sağ olsun Oğuz Tongsir, Halit ağabey vefat etmeden önce onu da kurucu üyeler listesine aldı. Sonuç olarak spor yazarlığı teşkilatının kurucularından birinden bahsediyoruz, bu çok önemli özelliklerinden biri. Halit ağabey ile çalışma dönemine gelirsek, ben açıkçası böyle olacağını düşünmemiştim öncesinde. Daha önceden onunla program yapanlardan titizliğini, çalışma aşkını biliyordum ama benimle program yaptığı esnada yaşını düşünerek böyle olacağını düşünmemiştim. Cuma günleri benim saat 8 ile 10 arasında canlı yayınım oluyordu, saat 12 gibi de Halit ağabeyle bant yayınımız çekilirdi ama Halit ağabey ben daha canlı yayınımdayken gelmiş ve çantasından kağıtlarını çıkarmış, çalışmalarına başlamış olurdu. Ben canlı yayından çıktığımda o yapmamız gerekenleri kafasında toparlamış oluyordu ve bana da hep ‘’Sen de iki üç şey anlatırsın, eklersin’’ derdi.
Daha da ilginci 2002 yılında onun daha genç, 70’li yaşlarında olduğu dönemde bir kanalda ‘’Dünya Kupası Tarihi’’ programı yaparken karşısında bir meslektaşımız vardı, o tabii ki benim gibi bu işe meraklı olmadığı için Dünya Kupası ile ilgili hiçbir fikri yok ve Halit ağabey onun da diyaloglarını yazıyormuş bana da arkadaşlarım anlatırdı. Neyse ki bizde öyle bir durum yoktu sağ olsun bana ilk andan itibaren beri güvendi, dünya kupası tarihi programı da yaptık. 2014 Dünya Kupası öncesinde 1930’dan başlayarak günümüze kadar bütün kupaların tarihinin programını beraber yaptık orada benim de program sırasında konuşmamı teşvik ediyordu, benim de söylediğim şeyleri notlarına ekliyordu. Ama çok çalışkandı, inanılmaz notlarla karşıma geliyordu. Bazen öyle hikâyeler anlatıyordu ki benim diyecek bir şeyim kalmıyordu. İşte 1948 yılındaki bir radyo maç anlatımı ile ilgili bir yazı çıkarıyor, kendisi daktiloya yazmış yıllar önce. Günümüzde özellikle internet çağında bu çok yapılan bir şey değil. Ama geçmişte benim gençliğimde çok yapılırdı, gazete küpürleri bulunurdu dosyasında. Sadece kendisinin yazdığı ya da kendisi ile ilgili olan şeyler değil mesela beğendiği bir dış haber. Örneğin, 1973 yılında Tercüman Gazetesi spor sayfalarında bir tane haber görmüş, kesmiş ve o dosyaya atmış. İşte ‘’Almanya’da bir köyde bir adam 11 çocuğu varmış hepsinden takım kurmuş’’ mesela bunun gibi acayip hikâyeler, müthiş hikâyeler, bunları saklamış. Böyle olduğu zaman onunla o program öncesi program toplantısı yapmak bile çok eğlenceli olabiliyordu.
Çıkardığı öyle enteresan şeyler olabiliyordu ki masanın üzerine koyduğunda ben çok şaşırıyordum. Yani hikâyeler, seçtiği şeyler, yazdığı şeyler bana iki üç şey sen de ekle dediğinde onun yaptığı şeylerin, kestiği haberlerin ilginçliği yanında ‘’Ne yapabilirim?’’ diye ben de bayağı korkuyordum. Bazen, hani bu kadar ilginç bir şey bulma şansım yok diye düşünüyordum. Ben de farklı şeyler üretebilmek için çalışıyordum. Onun dışında televizyonculukta çok özel olan bir şey var yani Halit ağabey o bant yayını da canlı yayın gibi çekiyordu.
Biz 2018’e kadar bu programı yaptık. Düşünün 93 yaşındaydı biz son programımızı yaptığımızda hâlâ o ısrarcı, detaycı özelliği vardı. Belki de onca yıl başarılı olmasının en büyük nedenlerinden biri bu özellikleriydi.
Yani biz bir kerede, bir avazda çekiyorduk öyle söyleyeyim. Sıkıntı olmadığı sürece başladığımız gibi gerçekten canlı yayınmış gibi çekiyorduk. Ve Halit ağabey inanılmaz şık giyinip geliyordu, ben ne yaparsam yapayım onun kadar şık olma şansım yoktu. Mendiller, renkler hep uyumlu. Karşısına kamera geldiğinde ekranın karşısında saçını ve kravatını bir daha düzetiyordu. Benim için çok şaşırtıcı olan bir şey var, sonradan fark ettim Ercan Taner de yapıyor, TRT spor servisine girenlerin aldığı bir eğitim var. Orada mutlaka eğitimcilerden biri Halit ağabey oluyormuş. Halit ağabey yayına girmeden önce önüne bir şeyler yazardı, bana “Mert Aydın değil mi?” derdi “Evet ağabey” derdim, bize BBC’de öğrettiler canlı yayında insan kendi adını bile unutur, karşımda oğlum bile olsa, kim olursa olsun ben ismini yazarım derdi. İnanılmaz derecede titiz bir yayında bir yanlışı fark ettiğinde ‘’Bunu baştan çekelim’’ deme şansı var, çok az yapıyordu o yanlışı ama yaptığı zaman kendisi fark edip hemen bu bölümü baştan alalım derdi.
Prodüktörümüz Pınar vardı. Çekim biterdi Pınar’a bir sürü resim, fotoğraf, gazete küpürü verirdi. Şu fotoğraf şu habere konulacak, şu resim şu habere koyulacak, sana verdiklerim arasında yok ama şu resmi mutlaka bul gibi Pınar’a çok fazla ev ödevi verirdi, zorlardı. İşine sahip çıkan birisiydi çektiği programların yayınını izlerdi, hangi tarihte hangi programın yayınlanacağını takip ederdi, mesela bizim program cumartesi saat 11’de yayınlanırdı ama diyelim ki o saatte Galatasaray divan kurulunda bir şey var canlı yayınla bağlantı yapılırdı. Sonuçta NTV Spor haberin içinde olan bir kanaldı ve canlı yayın gerekirdi veya bir basın toplantısı oldu diyelim. O saatte basın toplantısına bağlanılması gerekirdi bu yüzden yayın yirmi dakika geç başlardı. Halit ağabey arardı ve “Neden bölüm yayınlanmıyor’’ diye sorardı. Takip ederdi bölüm yayınlanıyor mu yayınlanmıyor mu, saat kaçta yayınlanıyor. Gecikme olduğunda ağabey derdik birazdan başlayacak ya da ağabey bugün bir sorun oldu bölüm bugün yayınlanamıyor falan. Ben mesela çektiğim programların tekrarını izleyemem ama Halit ağabey izlerdi, arkadaşlarından tepkileri alırdı. Bazen eğer dışarıda ve programı seyredemiyorsa birisi onu arar ve söylermiş. Program yayınlanamamış bir şey mi var arkadaşlar arıyor program yayınlanmıyor diye bildirirdi. Bu konuda inanılmaz titizliğe sahipti. Biz 2018’e kadar bu programı yaptık. Düşünün 93 yaşındaydı biz son programımızı yaptığımızda hâlâ o ısrarcı, detaycı özelliği vardı. Belki de onca yıl başarılı olmasının en büyük nedenlerinden biri bu özellikleriydi diye düşünüyorum.
Sedat Erol: Sizin, Halit Kıvanç ile beraber çalışırken yayın öncesi ritüelleri, hazırlıkları, alışkanlarından edindiğiniz yayın pratikleri oldu mu?
M.A.: Tabii ki birtakım şeyleri almış olabilirim o sırada fark etmiyorsunuz neyi alıp, neyi almadığınızı ama tabii ki Halit ağabey spiker, ben spiker değilim. Halit ağabey uzun yıllar spikerlik yaptığı için spikerlerin bu tip programlarda olayı modere etme, kontrol etme, yönetme gibi durumları var ve onların birtakım ritüelleri bizim gibi karşısına çıkanlardan farklı. Mesela Ercan ağabeyde görüyorum isimler yazılıyor mutlaka önüne yazıyor ismi, en iyi bildiği ismi bile yazıyor. Bunlar önemli ama tabii ki farkında olmadan aldığınız şeyler oluyor, olmaması mümkün değil.
E.K.: Futbol Bir Aşk programı üzerinden devam etmek istiyorum biraz da, aynı zamanda Halit Kıvanç’ın kitabıyla aynı ismi taşıyor program. Bu program kanal üzerinden Halit Kıvanç’a giden bir teklif miydi, nasıl ikna ettiniz ya da ondan mı çıktı bu fikir, Futbol Bir Aşk programının hikayesini öğrenebilir miyiz?
M.A.: Aslında benden önce de bu programı Halit ağabey tek başına yapıyordu. Halit ağabey zaten NTV kurulduğundan beri o kurumun içindeydi ve bu sadece sporla da sınırlı değildi, o yüzden ekstra bir teklif söz konusu değildi. Sadece bir şekilde Fuat Akdağ beni de onun yanına katmaya karar verdi bir yerden sonra. Bizim Halit ağabeyle ilk resmi tanışmamız 2010 Dünya Kupası’ndan birkaç gün önceydi. 2010 Dünya Kupası ile ilgili bizim kanalda üç saate yakın süren acayip bir program vardı. Allah rahmet eylesin Emre Gönlüşen programı sunuyordu, ben vardım, Murat Demiryas vardı ve Halit ağabey vardı. Ve biz grupları tek tek değerlendiriyorduk canlı yayında. Bir grubun, bir takımın tarihinden bahsederken Halit Ağabey hemen başlardı 1954 Dünya Kupası’ndan. İlerleyen dönem içerisinde biz beraber program yapmaya başladık özellikle 2014 Dünya Kupası’ndan önce bütün kupaları içeren bir program yaptık. Arada da zaman zaman bazı eski futbolcular hayatını kaybediyordu onlarla ilgili stüdyoda canlı yayınlar yaptık. 2014-2015 gibi de beraber Futbol Bir Aşk programını yapmaya başladık. Biz hep önceden başlardık, ilk önce birkaç program paket çekerdik sonra yayınlanmaya başlardı. Çünkü hastalık veya stüdyonun dolu olması gibi birtakım sorunlar olabiliyordu onun için hep yedekli gidiyorduk.
Bir de Halit ağabeyin çok önemli bir özelliği, gerçek bir televizyon yıldızı olmasıydı. Şimdi bizler yıldız değiliz, televizyona çıkıp konuşuyoruz ama her televizyona çıkan yıldız olmaz. Ama Halit ağabey gerçekten bir yıldızdı, bir süper yıldızdı o yüzden Halit ağabeyi tanımayan bir insan yoktu. Mesela bir kız gelirdi Halit ağabey ile fotoğraf çektirmek isterdi. Halit ağabey de “Hemen, tabi kızım’’ derdi hemen fotoğraf çekinirdi. Hanım görmesin kıskanır beni gibi espriler yapardı. Kendi canı sıkkın olsa bile herkesle güler yüzle, onları mutlu edecek şekilde konuşurdu. Onlarla ilgilenirdi. Stajyer gelse stajyer ile ilgilenirdi. Kuaför gelirdi, makyajcı gelirdi onlarla ilgilenirdi. Bulunduğu ortamda bir hava yaratırdı, bir ambiyans yaratırdı gerçekten çok hoş bir şey oluşurdu. Çevresine herkes toplanırdı yine başlardı Pele’yi anlatırdı, diğer hikâyeleri anlatırdı yine etrafında bir aile oluşurdu. Bir sürü insan gelirdi. Gençler gelirdi çünkü gençler bilmiyordu onun anılarını ve orada çok renkli, çok hoş bir ortam oluşurdu
E.K: Sizin de dünya kupasına bir merakınız oluştu ve tarihi ile ilgili sizin de yazdığınız bir kitap var. Siz kendiniz de söylediniz Halit Kıvanç’ın dünya kupası anlatımları ile büyüdüğünüzü. Halit Kıvanç’ın anlattıklarının oluşturduğu bir merakın bu kitabın oluşmasına direkt olarak etki ettiğini söyleyebilir miyiz?
M.A.: Yüzde yüz, zaten “Meksika 86” programı benim direkt olarak bu işin tarihi ile ilgilenmemi sağlayan program. “Meksika 86” programından önce büyüklerimiz Pele gibi önemli oyuncuları anlatırlardı ama bütün o eski oyuncularla ilgili daha çok kitap okumamı, daha çok belgesel seyretmemi “Meksika 86” programı sağladı.
E.K.: Öğrencilik döneminizde TRT’deki isim yazma anınızdan bahsettiniz peki birlikte yan yana çalıştığınız dönemde iş olarak hatırladığınız bir anınız var mı?
M.A.: Herhalde onlarca anımız olmuştur ama şimdi böyle söyleyince net bir anı gelmiyor. Bir reklam arası vermemiz gerekiyor diyelim programda, banttan da çekiyor olsak o reklam arasını söylemek gerekiyor. Bazen bu reklam arasını Halit ağabey mi verecek ben mi vereceğim. Genelde Halit ağabey veriyordu ama Halit ağabey bana işaret vermemi söylüyor reklam arası için ama bazen bir türlü göz göze gelemiyorduk. En sonunda ben Halit ağabey reklam arası vermem lazım diyordum, o bölümü kesiyorlardı, ondan sonra o söylemek zorunda kalıyordu.
E.K.: Vefatından sonraki bir röportajınızda Cumhuriyet tarihi gibi bir insan olduğunu söylüyordunuz. Halit Kıvanç’ın bahsettiğiniz arşivciliği, gazete küpürleri, bunların hepsine tek tek tanık olması ‘’Cumhuriyet Tarihi gibi insan’’ tanımının altında yatan sebepler sanırım?
M.A.: Tabii ki onlarda var ama sonuçta 1925 yılında doğmuş bir insandan bahsediyoruz. Cumhuriyetin kurulmasından iki yıl sonra dünyaya gelmiş. Mesela gözleri dolarak anlattığı bir hikâye var. 1938 yılında Atatürk vefat ettiğinde Halit ağabey Pertevniyal Lisesi’nde öğrenci, Atatürk’ün cenazesi de İstanbul sokaklarından geçiyor. Her geçtiği semtte okullardan iyi öğrencileri de cenazenin yanında yürüyüşe katıyorlar. Fatih bölgesinden geçerken de Halit ağabey okulda çok iyi notlara sahip olduğu için Atatürk’ün naaşı ile yürüyor. Mesela bu hikâye çok etkileyici, onun anlatımıyla benim burada anlatmam çok da aynı etkide olmaz tabii. Bu çok özel bir hikâye, çoğu insanın anlatabileceği, yaşayabileceği bir hikâye değil. Aynı insandan 2000’li yıllardan bir şey de dinliyorsun. Çok acayip hikâyeler, cumhuriyetin ilk yıllarına ait çok özel hikâyelerden bahsediyoruz. Cumhuriyetin bütün safhalarını yaşamış bir insandan bahsediyoruz. Bu yüzden de çok çok önemli bir insandı. Belki de Türkiye’nin simge insanlarından bir tanesiydi.
E.K.: Ben de spor spikeri olmak istiyorum, bu işe merak saldığım dönemde de Ercan Taner, Melih Gümüşbıçak’la vardı. Halit Kıvanç’ı da sizinle yaptığı program vesilesiyle tanıdım yaşım gereği, o günden beri de hem kariyeri olsun hem Türk sporuna ve Türk medyasına genel olarak kattıkları olsun büyük bir hayranlıkla takip ettim kendisini.
M.A.: Vefatından sonra bir bağlantıda sevgili İlker Yasin bir hikâye anlattı gözleri yaşararak. Halit ağabey 1983 yılında Cumhurbaşkanlığı Kupası finalinde Fenerbahçe – Trabzonspor maçı ile devre arasında mikrofonu İlker Yasin’e devrederek maç anlatmayı bıraktı. Ama Halit ağabey her Dünya Kupası’nda bir şekilde maç anlatmasa bile TRT’nin ekibinin içerisinde yer alıyordu. İlker ağabey dedi ki “Bazen biz Halit ağabeye kızardık gençler olarak. Halit ağabey artık sen emekli olmuşsun hala 1986, 1990 Dünya Kupası oluyor geliyorsun yayın yapıyorsun, böyle derdik’’ dedi. Ama Dünya Kupası’ndan sonra Halit Kıvanç bize bunları öğretti, biz niye bu adamı istemiyoruz diye kendimize kızardık da derdi. Yine bir Dünya Kupası’nda, İlker Yasin keçeli kalem ile not alırken Halit ağabey “Keçeli kalemle not alınmaz’’ demiş. İlker ağabey dinlememiş sonra bir yağmur yağmış ve İlker ağabeyin bütün notları gitmiş. Bunlar çok özel şeyler ve Halit ağabey bunları ilk yaşayanlardan birisi hep. Mesela 1966 Dünya Kupası finalini anlatacak radyodan ama TRT yayın başvurusunu geç yaptığı için anlatım kabini yok. Halit ağabey telefonla anlatıyor maçı radyoya. Bunlar artık günümüzde çok yaşanacak şeyler değil. Ama onlar olduğu için, bunlar yaşandığı için yayıncılık bu kadar ilerledi. Bunları göre göre, bu hataları, bu yanlışları, bu eksikleri göre göre ve onları yaşayan ve ondan sonra da olmaması için çaba gösteren bir insan olarak Türk medyasına yön verdi Halit ağabey…
E-Bülten Kaydı
Gelişmelerden haberdar olun.
[…] Biz nesil olarak 2010’ların başından itibaren NTV Spor döneminde yakalayabildik. Mert Aydın’la yaptığı […]
[…] sayısı için sevgili öğrencimiz Ege Kürkcü ile birlikte Halit Kıvanç’ı konuştuk. Röportajın tamamını ve ilgili videoyu linkten takip […]