Yıldızların Çocuğu: Carl Sagan

Yayın Tarihi: 7 Ağustos 2025
Toplam Okunma: 171
Okuma süresi: 9,1 dakika

-Zülaysu Altındal

İllüstrasyon: Beyza Büyük

9 Kasım 1934’te New York, Brooklyn’ de doğdu. Düşük gelirli bir ailenin tek erkek çocuğuydu. Hayat görüşleri bakımından birbirinin aksi olan ebeveynlerin göz bebeği olarak büyüdü. Annesi ne kadar dogmalara önem veren biriyse babası da tam zıttıydı. Carl rasyonel bir babanın ve dogmalarda kaybolan bir annenin meyvesiydi. Okul hayatı boyunca sınıf arkadaşlarından ayrışan bir öğrenciydi. Zekiydi, meraklıydı, bilginin peşinden koşmak istiyordu. Ancak öğretmenleri ve gördüğü dersler ilgisini çekmiyor, onda heyecan duygusu yaratmıyordu. Okul müdürü ailesini okula davet etmiş, Carl’da olağanüstü bir şeyler olduğunu söylemişti. Müdüre göre Carl’ın daha iyi bir okulda okuması gerekiyordu. Ancak ailesinin ekonomik durumu buna müsade etmiyordu. Carl, okul birinciliğiyle mezun olacağı lisenin kimya laboratuvarının başına geçti. Ailesi öğrenimine destek olabilmek için evlerine küçük bir laboratuvar kurdu. 

16 yaşında olduğundan ötürü onu kabul eden okul sayısı pek azdı. Bu yüzden Chicago Üniversitesine gitmek zorunda kaldı. Onur programı, lisans öğrencisi olarak öğrenim hayatına başladı. Eğitim süreci boyunca pek çok kıymetli bilim insanıyla çalıştı. Birden fazla alanda, onur belgeleriyle Fizik bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını Fizik, doktorasını Astronomi ve Astrofizik üzerine yaptı. Mezuniyetinden sonra Stanford ve Berkeley Üniversitelerinde iki sene araştırmacı olarak çalıştı. Sonrasında Harvard Üniversitesinde Yardımcı Doçent pozisyonunda çalıştı. Meslektaşlarıyla kendisi arasındaki farkın ortaya çıktığı okul ise Harvard oldu. Fizikle uğraşanlar, özellikle de yeni bir keşif uğruna bilim üretenler, ürettikleri bilimsel çıktıyı toplumla paylaşmak isterler. Ancak çok azı teorik bilgiyi doğru üslubu yakalayarak halka anlatabilmeyi başarır. 

Gazetecilerin bitmek tükenmek bilmeyen sorularını yanıtlayan ya da kamera karşısına çıkanlar ise sadece bu fizikçilerden birkaçı olur. İşte Carl Sagan da toplumda böyle karşılık buldu. Harvard’daki altı senelik görev hayatı boyunca akademik çevrede popülerlik kazandı. Ününün, Nobel Ödüllü akademisyenlerin dahi önüne geçmesi, akademide hoş karşılanmadı. Meslektaşlarıyla yaşadığı fikir çatışmaları, Harvard günlerinin sona ermesine sebep oldu.

Bu sebeple Cornell Üniversitesine zorunlu geçiş yaptı. Harvard’da gördüğü tavrın aksine Cornell’de hoşgörüyle karşılandı. Burada önce Doçent, ardından Profesör unvanına layık görüldü. Akademik hayatı boyunca sayısız kez NASA ile iş birliği yaptı. Pioneer, Mariner, Viking, Voyager ve Galileo gibi önemli uzay sondası projelerinde çalıştı. Pek çok bilimsel deneye liderlik etti. Bu deneyler sonucunda anlatmak istediği şeyler atmosferi aşacaktı. Evrende yalnız olmadığımıza inanıyordu. Çocukluğundan aldığı ilhamla Dünya dışı akıllı varlıkların anlayabileceği evrensel bir dil geliştirdi. Bu dili dünya dışı yaşam formlarına ulaştırmak için uzay sondalarına plaklar yerleştirdi. İlk plak Pioneer isimli galaksiler arası bir uzay sondasıyla atmosferden çıktı. Daha gelişmişi ise Voyager sondalarıyla gönderilen “Voyager Altın Plakları” oldu. Plaklar toplamda 116 görüntü, sörf, rüzgâr, gök gürültüsü ve hayvan gibi çeşitli sesleri ve görselleri; insan seslerini, kahkaha ve ayak seslerini, 55 eski ve modern dilde selamlamaları, etnik dansları ve bunların haricinde Güneş Sistemini, gezegenlerini, DNA’yı insan anatomisini, bitki ve böcek anatomileri gibi yaşadığımız dünyayı tanımlayacak bilimsel verileri barındırıyordu. 

Çok uzun zaman sonra Disney ve Pixar’ın ortak yapımı çocuk bilim kurgu türüne ait animasyon filmi Vol-i’de altın plaklara gönderme yapıldı. 1977’de Cennetin Ejderleri kitabıyla Pulitzer ödülünü kazandı. Kullandığı sade dil ve çalışmalarıyla “en çok satan bilim yazarı” oldu. Bu dönemde büyük bir popülarite kazandı. 1979’da yazdığı Broca’nın Beyni: Bilimin Romantizmine Yansımalar adlı kitabında; evrenin sırlarını keşfetmek istiyorsak, bilimin kötüye kullanılmasının önüne geçmemiz gerektiğini, bunun için bilginlerin görüşlerini herkesin anlayabileceği bir biçimde toplumla paylaşmamız gerektiğini ifade ediyordu.

İllüstrasyon: Beyza Büyük

En başından beri fikirleri konusunda netti. İnsanlar yalnızca gündelik yaşantının bir parçası olmamalı Dünya’yı ve evreni anlamalıydı. Fikirlerinin meyvesiyse 1990 yılına kadar Amerikan Kamu Televizyonu tarihini kasıp kavuran, döneminin en çok izlenen dizilerden biri Kozmos: Kişisel Bir Yolculuk adlı 13 bölümlük ödüllü belgesel dizisiydi. Her bölümünde belirli bir konu ve kişiye odaklanarak evreni ve Dünyamızı inceledi. Sagan, bu projesinde eğitim sistemi nedeniyle bilime olan ilgisini kaybettiğini düşündüğü özel bir izleyici kitlesini hedefliyordu. Sagan’ın düşüncelerini ifade etmekteki yeteneği pek çok insanın evreni anlamasını kolaylaştırdı. Ayrıca eleştirilere rağmen savunduğu fikirlerde ısrarcılığını koruyordu. Belgesel 60 ülkede 500 milyondan fazla kez izlendi. 

Programın formatı BBC’nin popüler belgesellerine benzese de hem çekim tekniği hem de konu bakımından özgündü. The New York Times’tan dönemin ünlü yazarı David Itzkoff; bu diziyi “Bilim temalı televizyon programcılığı için bir dönüm noktası” olarak tanımladı. Belgesel geçmişteki Amerikan Kamu Televizyonu belgesellerine benzese de çekim tekniği ile ayrışıyordu. İç sahneler ve özel efektleri için video kaset kullanılırken, dış çekimleri için sinema teknikleri kullanıldı. Bu video-film formatı İngiliz televizyon içeriklerinde yaygınken, belgesellerde nadir görülen bir teknikti. Belgesel, Sagan’ın tam boyutlu setlerin aksine model olan ortamlarda, yani sahne dekorunun kullanılabildiği ortamlarda, yürümesine izin veren; döneminde çığır açmış özel efekt kullanımıyla öne çıktı. Gösterim iki Emmy ve bir Peabody ödülü kazandı. Time dergisi, belgeselden sonra Sagan için bir kapak yayımladı ve kapakta “şovun yaratıcısı, baş yazarı, sunucusu ve anlatıcısı” diyerek ona atıfta bulundu. Belgesel 2009’a kadar Amerikan Kamu Televizyonunun en çok izlenen dizisi oldu. Emsaller yarattı. Yayın hakları birden fazla kez el değiştirdi. Carl’ın ölümünden sonra dahi yoğun talep olduğu görülünce devamı çekildi.

2014 yılında Cosmos: A Spacetime Odyssey adıyla çekilen yeni belgeseli astrofizikçi Neil deGrasse Tyson tarafından sunarken, Steven Soter ve Ann Druyan yazıp yönetmişti. Aynı ekipten başka bir devam dizisi Cosmos: Possible Worlds’ün ilk gösterimi ise 2020’de National Geographic’te yapıldı. Sagan ise devam dizisiyle aynı ismi taşıyan kitabında şu sözlere yer veriyordu: “DNA’mızdaki azot, dişlerimizdeki kalsiyum, kanımızdaki demir, elmalı turtamızdaki karbon, çöken yıldızların içinde yapıldı. Bizler, yıldızların malzemesinden yapıldık. Carl Sagan insanlara ne kadar özel olduklarını anlatmaya çalışırken, insanlığa da evrenin neresinde olduğumuzu göstermek istiyordu. Kozmos ile yalnızca evrenin boyutlarını değil aynı zamanda insan ırkının evrene kıyasla ne denli küçük ve önemsiz olduğunu da vurgulamıştı. Sagan 1994 senesinde yayımladığı Soluk Mavi Nokta kitabında bu durumu şu şekilde açıklamıştı: Üzerinde, şimdiye kadar duyduğunuz herkes… 

İllüstrasyon: Beyza Büyük


Tüm sevinçlerimizin ve acılarımızın toplamı, binlerce kendine güvenen din, ideoloji ve ekonomik doktrin, her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet yaratıcısı ve yıkıcısı, her kral ve köylü, aşık her genç çift, her umutlu çocuk, her anne ve baba, her mucit ve kâşif, her ahlâk öğretmeni, her yozlaşmış politikacı, her süper star, her yüce lider, türümüzün tarihindeki her aziz ve günahkar, orada bir toz zerresi üzerinde, bir güneş ışınında asılı olarak yaşadılar… Tüm o generaller ve imparatorların, şan ve zafer içinde bir noktanın bir kısmının geçici efendileri olabilmek için döktükleri kan nehirlerini düşünün
.” Voyager 1’in altı milyar kilometre öteden çektiği fotoğraf üzerine bu cümleleri kuran Carl aslında bir fotoğrafın küçücük bir pikseli olduğumuzu vurguluyordu. Peşine düştüğümüz tüm o unvanların, dertlerin, tasaların aslında ne kadar da küçük olduğunu göstermek istemişti. 

Bu pikselde adını pek çok şeye altın harflerle yazdırdı. Meslek hayatında bazı suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Bu suçlamalardan bir tanesi de kendi popülaritesi için başkalarının fikirlerinden yararlandığıydı. Bir bilim iletişimcisi ve açıklayıcısı olarak görevinin kötü yanlarının olduğunu ve mümkün olduğunca kaynak belirtmeye çalıştığını söyleyerek karşılık verdi. Hem hayattayken hem de vefatının ardından eleştiriler almaya devam etti.Kimi eleştirmenler onun çalışmalarını hayali, özensiz ve ukalaca olarak nitelendirdi. Çalışmaları toplumda büyük bir hayranlık uyandırsa da bilim dünyasında muhalifi çoktu. Sagan’ın en sert eleştirmenlerinden olan Harold Urey, Sagan’ın bir bilim insanı için fazla göz önünde bulunduğunu ve bazı bilimsel teorileri gelişigüzel ele aldığını söylüyordu.

Günün sonunda, iyisiyle kötüsüyle bir bilim iletişimcisi olarak Carl Sagan’ın kazandığı popülarite, beraberinde ciddi tepkileri de getirdi. Akademik çevrelerde dışlandı, varlığı rahatsızlık yarattı, sıkça sorgulandı. Ancak tüm bunlara rağmen, en sert eleştirmenleri üzerinde bile inkâr edilemeyecek bir etki bıraktı. Sayısız insana ilham kaynağı oldu. Kendisinden sonra gelen tüm bilim iletişimcileri için bir Kuzey Yıldızı oldu. Onun izleri, tıpkı evrenin sonsuz boşluğunda süzülen yıldız tozları gibi hâlâ bizimle. Kozmos ve Mümkün Dünyalar kitaplarında ifade ettiği gibi, bir yerlerden bizleri izliyor; sesi, ölümünün üzerinden neredeyse otuz yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ yıldızlardan yapıldığımızı fısıldamaya devam ediyor.

İllüstrasyon: Beyza Büyük

E-Bülten Kaydı

Gelişmelerden haberdar olun.

One Comment

  1. Adem 25 Ağustos 2025 at 20:59 - Reply

    Carl Sagan’ın ilmi hayatındaki gelişmeleri, evreni öğrenme ve öğretme yolcuğunu gayet başarılı bir şekilde anlatan arkadaşımızı tebrik eder, akademik yolculuğunda başarılar dilerim.

Yorum Yazın