Vietnam Savaşı’nın Medyaya Etkisi
Burak Avcı
Geçtiğimiz yüzyıl, içerisinde küresel savaşları ve sayısız çatışmaları barındırması açısından insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birisiydi. Bu yüzyılın korkunç hatıralarından birisi olan Vietnam Savaşı, medyanın savaşın temel aktörlerinden birisi olması sebebiyle diğer savaşlardan farklı bir noktada konumlanıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda, propaganda araçlarının gücünün farkına varılması, televizyonun evlere girmesi, taşınabilir kameranın icadı gibi unsurlar süreci doğrudan etkilediği için Vietnam Savaşı, aynı zamanda “Televizyon Savaşı” olarak da biliniyor. Çünkü savaş sadece cephede değil aynı zamanda Amerikan medyasında da veriliyor. Savaş alanından kilometrelerce uzak insanlar oturdukları yerden savaşa tanıklık edebiliyor. Hatta savaş sürecine de doğrudan ve dolaylı olarak etki ediyor da denilebilir.
Bu sırada, teknolojik gelişmeler ışığında kullanılmaya başlanan kameralar ve yayın araçları ile anbean kayıt alınan bu savaş, medyanın bu kadar etkili olması, hatta savaşın gidişatını direkt olarak değiştirebilmesi açısından, mihenk taşı olarak da kabul görüyor. Tabii bu süreci ve medyaya etkilerini anlamak için öncelikle Vietnam Savaşı’nı ardından tüm bu sürecin temellerini oluşturan, Soğuk Savaş sürecini incelemek gerekiyor.
İkinci dünya savaşının sonunda Hitler Almanya’sı İttifak Kuvvetler ve Sovyetler Birliği tarafından yenilgiye uğruyor. Bu durum da dünyayı iki farklı kutba ayırıyor. Sovyetler’in Doğu Bloğu ve Amerika’nın NATO’su. Yeni oluşan ve farklı ideolojilerin hâkim olması için mücadele eden bu iki blok, kitlesel imha silahları ile silahlandığı için devamlı savaşlardan, topyekûn seferberlikten kaçınıyor. Fakat savaş, soğuk bir formda, medya ve karşılıklı propaganda yoluyla sürmeye devam ediyor. Uzay yarışı, nükleer silahlanma, hayat standartları gibi birbirinden farklı konularda birbirlerine karşı yarışırken, küresel anlamda etki alanlarını genişletmek için de yeni çatışma alanları yaratıyorlar. Zaten bu yüzden bu sürece Soğuk Savaş deniliyor. Savaş medya ve propaganda ile süregeliyor.
Sovyetler Birliği’nin Asya kıtasındaki etki alanın genişlemesiyle, ABD başkanı Eisenhower temel bir düşman yaratmak adına 1954 yılında halka, kendi yaratımı olan “Domino Teorisi’nden” bahsediyor. “Bir komünist devrim, yeni devrimler doğurur.” diyen Eisenhower, Asya kıtasında yaşanan Çin Halk devrimini, ardından Kore Savaşını ve en sonunda Vietnam’ın Fransa koloni yönetimini ele geçirmesini, birbirine çarpıp devrilen domino taşlarına benzetiyor.
Vietnam’da, Fransa’nın ağır bir yenilgi sonucu kaybetmesiyle iki yeni hükümet kuruluyor. Kuzeyde Hồ Chí Minh önderliğinde komünist bir cumhuriyet, güneyde ise Ngô Đình Diệm önderliğinde demokratik bir cumhuriyet. Bölünme ve hükümetlerin kurulmasından kısa bir zaman sonra Kuzey Vietnam, birleşik bir devlet için Güney’e savaş açıyor. Amerika ise yeni dış işleri politikasının arkasında durmak ve yaklaşan komünist rejimlerin artışını propaganda aracına dönüştürmek için Güney Vietnam’a açıkça destek sağlayacağını halka duyuruyor. Yaratılan ortak düşman korkusuyla medyanın ve halkın desteğini alan Amerika, başlangıçta sadece askeri danışmanlık, silah yardımı ve özel timleri ile Güney Vietnam’a destek sağlıyor olsa da Kennedy’nin seçilmesi işleri kızıştırıyor.
John F. Kennedy, Amerika Silahlı Kuvvetleri’ni, resmen Vietnam Savaşı’na dahil edeceğini açıklıyor. Tabii, bu olaylar çerçevesinde halkın desteği alındığı için Amerika’nın neredeyse tamamı savaşa girme kararını onaylıyor. Medya savaşın kolaylıkla kazanılacağını söylediği ve sürekli anti komünist propagandası yaptığı için televizyon ve gazetelere herhangi bir sansür ya da kısıtlama getirilmiyor. Halk sonuna kadar savaşı destekliyor. Ne de olsa Amerikan medyasının yarattığı, sürekli beslenen gizli bir düşmana karşı açılan bir savaş. Reklamlar, filmler, haberler sürekli olarak savaşın gerekliliği ve öneminden bahsediyor.Amerikan medyasında, ABD demokrasi ve özgürlüğü, Vietnam ise komünizm ve yıkımı temsil ediyor.
Hatta mevcut hükümet bu durumdan o kadar memnun kalıyor ki, sıcak savaşın yaşandığı cephe hattına özellikle gazetecileri ve muhabirleri davet ediyor. Vietnam’da kameralar savaşı çekiyor, çekilen görüntüler Tokyo’da düzenleniyor, Amerika’da sansürsüz bir şekilde yayımlanıp, her evde Vietnam Savaşı izleniyor. Gazetelerde ise boy boy Amerika kazanıyor manşetleri atılıyor. Ancak Vietnam’da medyada gözükenden çok daha fazlası yaşanıyor.Halkın acıları, medyanın propaganda amacıyla yarattığı büyülü anlatının fazlasıyla dışında kalıyor.
Savaşın, Amerika’nın üstünlüğünü kanıtlayacağı ve dünya üzerindeki komünizmisonlandıracağı mesajı veriliyordu. “Kızıllar” Amerika medyasında, sivil halkın televizyonunda her gün savaşı kaybediyor. Fakat Vietnam’da işler televizyondaki gibi yürümüyordu. Cephede askerler gittikçe umutsuzlaşırken, medya halkın moralini yüksek tutmak için savaşı kazandıklarına dair sahte bir tablo yaratıyordu.
Vur-kaç taktikleri ile Amerikan ordusuna karşı mücadele eden Vietkong -Komünist Vietnam- gerillaları Vietnam’ın derin ormanlarında savaşıyor, tüneller kazıyor, bubi tuzakları döşüyor, açık alan savaşlarına girmiyor. Coğrafyayı tanımayan, daha önce bu iklimde bulunmayan Amerikan askerleri düşmanı tespit edemiyor bu sebeple savaşı senelerce kazanamıyor. Ormanları Napalm ile yakıyor, kimyasal gaz sıkıyor, tarlaları tahrip ediyor, köyleri yok ediyor. İşin kötüsü, tüm bu süreci Amerika medyası, sansürsüz bir şekilde televizyonlarda yayımlıyor. Savaş, halkın televizyonda izlediği sıradan şovlardan birisiymiş gibi sunuluyordu. Bu da savaşın vahşi gerçeklerini gizliyordu. Bombalar, ölüm ve yıkımAmerikan medyasında herhangi bir banka reklamından daha değerli değildi.
Medyada Amerika, savaşı kazanırken Pentagon’da işler öyle yürümüyor. Yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri, “Son Derece Gizli” belgelerin çok büyük bir kısmını halka açık olarak yayımladı. Bu belgelerden birisi de 10 Mart 1965’te yayımlanan “Vietnam Savaşı, Eylem Planı” belgesiydi. Bu belgeye göre savaşta fiilen bulunan Amerika’nın temel amacı “Aşağılayıcı Yenilgiden Kaçınmak” maddesi olarak belirlenmişti. Çünkü Amerika Vietnam’da komünist ideolojiye savaş açmış, savaşın başladığı ilk günden beri kazandığını ilan etmişti. Artık cephede bir yenilgi, Vietnam’ın demokratikleşme mücadelesinden çıkarak, Amerika’nın temel meselesine dönüşmüştü. Kendinden gururla bahseden, kendini dünyanın en büyük gücü ilan eden, demokrasi ve özgürlüğün meşalesi Amerika, Asya’da adı belki de ilk defa savaşta geçen komünist bir Vietnam’a kaybedemezdi. Özellikle her gün, medyaüzerinden biz kazandık mesajı veren bir Amerika varsa, mesela imaj ve gurura dönüşür. Kaybedeceğini bilerek savaşa devam etmekten başka çaresi kalmaz.
Kennedy suikastından sonra başkanlık yapan B. Jhonson’un yönetiminde, kaybettiğini fark eden, aşağılayıcı bir yenilgiden korkan Amerika, 1965 yılından sonra 300.000 askeri daha savaş alanına göndermeye karar veriyor. Savaşın ilk yıllarının aksine hükümetin söylemini destekleyen medya, artan savaş karşıtı hareketlerin baskısıyla duruşunu değiştirmeyebaşlamak zorunda kalıyor. Geçmişteki duruşlarına karşın, gazeteler ve televizyon kanalları, Vietnam’daki başarısızlıkları daha açık bir şekilde ele almaya başlayarak, halkın artan öfkesini televizyon ekranlarına yansıtmak zorunda kalıyor.
Haliyle medya, savaş karşıtı hareketlerin sesi olmaya başlayınca ortalık iyice karışıyor. Jhonson önderliğinde, kaybedildiği resmi bir şekilde bilinen, Vietnam Savaşın’da aktif bulunan Amerika askerlerinin sayısı 700.000 bini aşıyor. Ceset sayısı artıkça savaş karşıtı eylemler büyüyor, bazen medya sansürleniyor; yürüyüşler, eylemler, öğrenci hareketleri sokakları dolduruyor. Amerika’nın hoşuna giden, anti-komünist propagandalar yapan, savaşı meşru gösteren ana akım medya, ülke içerisinde yeni bir yaratıyor. Artık Amerika hem ülkede medya ve sivil halkla; hem de Vietnam’da Vietkong’la karşı karşıya kalıyor.
30 Ocak 1968’de Kuzey Vietnam ilk defa ofansif taktikler (Ted Ofansif) benimseyerek açık alanda savaşmaya başlıyor. Her sene olduğu gibi ordunun büyük bir kısmı yılbaşı için memlekete dönmüş, kutlamalar yaparken Amerika ordusu Vietnam’da gafil avlanıyor.
Savaşın başında Vietnam kazanıyor gibi gözükse bile, aslında açık alanda şansı olmadığı için, kayıp üstüne kayıp vererek büyük miktarda savaşı kaybediyor. Amerika ilk defa cephede bu kadar başarılı mücadele ediyor, hatta deyim yerindeyse Vietnam savaşını kazanıyor bile denilebilir. Taarruzun ilk günlerinde Vietkong kuvvetlerinin
Amerikan üslerine saldırıları ve Demokratik Vietnam başkenti Saigon’da Amerikan Büyükelçiliği’ne yapılan saldırıları, medya, dramatik bir şekilde yansıtılıyor. Halk, televizyonda sürekli olarak açık alanda yaşanan muhaberede Amerikan askerlerinin ölümlerini izliyor. Bu görüntüler, zaten karışmaya başlamış olan Amerika kazanını iyice kaynatıyor. Zaferlerin yanı sıra savaştaki vahşeti de gözler önüne sererek, kamuoyundaki savaş karşıtlığını iyice körüklüyor.
Bu sürece damga vuran, kaynayan kazanı havaya uçuran iki önemli olay yaşanıyor. Bunlardan ilki Amerika’nın en tanınmış gazetecilerinden Walter Cronkite, az önce bahsi geçen Tet Taarruzu sırasında yaptığı yayınlarda savaşın kazanılamayacağını açıkça dile getiriyor. Onun bu yorumu, Amerikan halkında savaşın sona erdirilmesi gerektiği fikrini iyice güçlendiriyor. Bu cesurca eylem medyanın büyük isimlerinin savaşa yönelik eleştirilerine de kapı açıyor.
Diğer ve bence en önemli olay ise bu sırada büyümekte olan Amerika “Siyahi mücadelesinin” lideri Martin Luther King suikasta uğruyor. Siyahi davası ve savaş karşıtı eylemler birleşiyor, birbirlerine güç veriyor. Durum öyle bir hale geliyor ki, ülkenin dört bir tarafından yüz binlerce kişi sokaklara akın ederek, Amerika’yı protesto ediyor. Bu olaylar sonucunda medyanın da etkisiyle çığ gibi büyüyerek Amerika’yı kelimenin tam ve doğru anlamıyla iç savaşın eşiğine kadar getiriyor. Dönemin başkanı Jhonson istifa ediyor, sıradaki seçimlerden çekildiğini ilan ediyor. Bu durumun sonunda ordu Vietnam’da kazanıyor ama, kaybeden taraf yıkıcı bir şekilde Amerika oluyor.
“Savaşı Bitireceğim” sloganlarıyla seçime katılan Nixon, savaştan bıkmış halkı arkasına alarak ezici üstünlükle seçimi kazanıyor. Nixon, Kuzey Vietnam’ın lideri Hồ Chí Minh ile masaya oturuyor. “Vietnamizasyon” kampanyasıyla normalleşme sürecini başlatıyor. Amerika ordusu çok yüksek miktarda; mühimmat, silah ve mekanize ekipmanı Güney Vietnam’a teslim edip sıcak çatışmadan çekiliyor. 1975 yılına kadar savaş devam ederken, Amerika hala havadan destek verip mühimmat desteği sağlasa bile Kuzey Komünist Vietnam savaşı kazanmayı başarıyor. 2 Ocak 1975 yılında birleşik Demokratik Vietnam Cumhuriyeti kuruluyor. Kuzey Vietnam’ın savaşı kazanması ve birleşik Demokratik Vietnam Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla, medyada Amerikan yenilgisi kendisinde oldukça geniş bir yer buluyor.
Bu dönemin genelinde medya, savaşın Amerika’ya olan maliyetini ve halkın yaşadığı hayal kırıklığını sıklıkla işleyerek adeta Amerika’yı cezalandırıyor. Vietnam Savaşı’nın sonu, medyada kelimenin tam anlamıyla “Amerikan trajedisi” olarak ele alınıyor ve bu, Amerikan halkının savaş sonrası psikolojisini derinden etkileyerek, savaşın yalnızca askeri bir yenilgi değil, aynı zamanda ulusal bir travma olduğunu sürekli vurguladı.
E-Bülten Kaydı
Gelişmelerden haberdar olun.