Satrancın Sesi: Sabri Can Onay Yontar
-Mustafa Burak Avcı
Tarihin en eski ve prestijli oyunlarından biri olan satranç, dijital çağa platformlar aracılığıyla uyum sağlamayı başarabildi. Bu uyum sayesinde satranç ve satranç yayıncılığı, sosyal mecralarda içerik üretimine uygun bir alan yaratarak kendine has, niş bir kitle kazandı. Türkiye’de satranç yayıncılığının öncülerinden biri olan Sabri Can Onay Yontar, bugün Chess.com’un sosyal medya dikey format içerik üretim ekibini yöneterek global arenada, satranç için son derece önemli bir figüre dönüştü. Peki, uzay mühendisliğinden satranç yayıncılığına uzanan bu yolculuk nasıl başladı?
Mustafa Burak Avcı: Merhaba, bu güzel etkinlikte bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Tanımayanlar için öncelikle kendinizi tanıtır mısınız acaba?
Sabri Can Onay Yontar: Merhaba, ben Sabri Can Onay Yontar. Satranç Yayıncılığı yapıyorum. Chess.com’un sosyal medyasında içerik üreticisiyim aynı zamanda.
M.B.A: Nasıl başladınız satranç yayıncılığına?
S.Y: Daha öncesinde uzay mühendisliği okuyordum. Fakat orada girdiğim iş bana biraz sıkıcı geldi. Hep düşünüyordum, dokuz-altı çalışmak yerine; acaba hayatımda başka bir şey yapabilir miyim ya da bir işletme sahibi olabilir miyim? diye.
Sonrasında Youtube alanın baya bir ilerlediğini fark ettim. Dedim ki kendi kendime, acaba bir şeyler deneyebilir miyim? Tabii o zamanlar da bugün gibi en fazla vakit geçirdiğim şey satrançtı. Dolayısıyla Youtube’ye satranç yayıncılığı yaparak girdim. Sonrasında kanal daha kişisel bir şeye dönüşebilir mi diye düşündüm aslında. Youtube’de ürettiğimiz içerikler yavaş yavaş izlenmeye başladığı sırada ben de uçak mühendisliğine yeni başlamıştım. Yani kaderin cilvesi,
ürettiğim bütün içerikler tam da o anda normalden çok daha fazla izlenmeye başladı. Pazartesi günü işbaşı yaptım. Tam o hafta günlük en az dört yüz beş yüz abone gelmeye başladı. Dedim ki tamam bu iş galiba oluyor.
İşe başladıktan bir sene geçtikten sonra işimden istifa ettim. Sonrasında ise Youtube kanalım beni tamamen içine çekmeye başladı. Pandemi döneminden hemen önce Chess24 firması ile görüşmeye başladım. Globalde onların Türkçe tarafına pandemide sürekli yayın yaparken, Chess24 İngilizce kanalına tavsiyeler veriyordum. Onlar da dediler ki çok biliyorsan gel sen yap. Sonra bana bir klip kanalı açıldı. Klip kanalını bana verdiler. Orada da aylık üç-beş bin dolar civarında para kazandırmaya başladım şirkete. Chess24’ün o zamanlar maddi problemleri vardı. O arada Chess.com, Chess24’ü satın almak istedi. Eğer mali olarak kötü durumda olan bir şirketteyseniz, sizi satın alan şirket de size sonsuz güven duymuyor. Şu an Chess.com’da üretilen tüm kısa içerikleri ben ve ekibim yapıyoruz. Instagram reels’ları, Youtube shorts’ları ya da TikTok’da gördüğünüz herhangi bir vertikal içerik tamamen bizden çıkıyor.
Sonra Magnus’un Garcia’nın kanalını bana verdiler. Derken yavaş yavaş rolüm değişti ve Barselona’ya taşındım. Ama tabi Türkçe kısmında da çalışıyorum. Ben onları da her zaman söylüyordum, ben Türkçe kısmını asla bırakamam. Şu an halimden gayet memnunum. Tabii globale üretilen işlerin yankısı Türkiye’de daha farklı oluyor. Globalde yaptığım içerik genelde Türkiye’de tutuyor.
Emir Gülşen: Siz içerik üretmeye başladığınız zaman Türkiye’de Satranç yayıncılığının durumu nasıldı? Böyle bir izleyici kitlesi ya da bu kadar çok üretici var mıydı?
S.Y: Bugünle kıyaslamak mümkün değil. Tabii içerik üretenler vardı. Çok net hatırladıklarım; Satranç diye bir kanal vardı. Hatta şey demiştim, ne kadar güzel bir isim almış. 10.000’e yakın abonesi falan vardı o zaman galiba. Nazmi Can Doğan vardı. O da içerik üretiyordu ve onun içerikleri sürekli Ekşi Sözlük’te falan paylaşılıyordu. Yaptığı işler sürekli ana sayfaya düşüyordu. Fakat benim yaptığım, yapmaya çalıştığın şey birazcık daha satranç analizinden farklı olarak satrancı hiç bilmeyen insanlara hitap etmesini arzuladığım biraz daha eğlenceli bir dille iş üretmeye çalışmaktı. Böyle olunca da insanlar daha ilgi çekici bulmaya başladı. Yaptığımız işler biraz daha ortamı, hazırladı denilebilir çünkü bizim iş yapmaya başladığımız satranç ortamı elitti.
Yani ben yayıncılığa başladığım zaman bana; sen büyük usta değilsin, uluslararası usta değilsin, bir unvanın yok nasıl bize bir şey anlatabilirsin, analiz yapabilirsin gibi bir tepki vardı. Bu algının kırılması üç dört seneyi buldu.Şu anda çok güzel bir yerde olduğumu söyleyebilirim. Yani geçmişe kıyasla artık satranç herkese kucak açan, halka inen bir şeye dönüştü. Aslında Youtube kanalımızda; satranç taşlarının hareketini çok fazla bilmeseniz bile sizi eleştiren bir imaj değil, yardım eden, “gel bak böyle öğrenebilirsin diyen”, bir imaj yaratmaya çalıştık.
M.B.A: Peki gelecek için neler planlıyorsunuz? Neler yapmak istiyorsunuz?
S.Y: Satranç konusunda bugün, hedeflediğim yerden çok daha iyi bir yere geldik. Kendi açımdan da en azından başarılı olduğumu düşünüyorum.
Yaptığım işlerden oldukça memnunum. Satranç alanına da bir noktada katkım dokundu bence. Farklı alanlarda da içerik üretmek istiyorum.Mesela bu Formula olabilir, tenis olabilir, belki e-spor olabilir. Açıkçası farklı şeyler de denemek istiyorum. Fakat asla Satranç yayıncılığını bırakmayı düşünmüyorum. Çünkü para kazandığım asıl iş Chess.com olduğu için Youtube kanalım sanki benim hobi alanım gibi geliyor bana. Bu sebepten ötürü başka bir sektörde iş yapsam dahi yine bu kanalda satranç yayıncılığı yapmaya devam etmek istiyorum. Fakat farklı bir alandan teklif gelirse denemek şansımı denemek isterim.
M.B.A: Az önce satrancın halk inmesinde bu kadar yaygınlaşmasında yayıncılığın çok etkisi olduğundan bahsettiniz. Bunu biraz daha açar mısınız acaba? Arkasındaki sebepler, ortamın hazırlanması falan nasıl gelişti bu süreç?
S.Y: Youtube de satranç videoları izliyor artık insanlar. İnteraktif aplikasyonlar da çok yaygınlaştı. Herkesin elinde telefonlar. Sadece Chess.com değil, birkaç tane daha var çok bilinmeyen, daha tekelleşmemiş ama onların da eminim çok etkisi oldu.
M.B.A: Bu aplikasyonlardan biraz daha bahseder misiniz? Birbirlerine göre ne gibi farkları var?
S.Y: Pandemi döneminde Chess24’ten yayın yapıyorduk ve 24’ün oyun alanı diğer aplikasyonlara nazaran daha zayıf kalıyordu. Aplikasyon eksikti açıkçası. Açıkçası bu durum benim biraz canımı sıkıyordu. Yani içerik üretirken sınırlı kalıyorduk.
Ama Chess.com’da böyle bir durum yok. Lichess de keza öyle. Fakat Chess.com da özellikle hoşuma giden şeylerden bir tanesi influencer havuzu olması. Aslında bir noktada para kazanacak bir alan oluşturuyor. Aynı zamanda bir ajans gibi platformla sözleşme yapabiliyorsunuz.
Tabi benim yayıncı sözleşmem yok ama yayıncılara tanıdığı imkanlar diğer aplikasyonlara göre çok daha fazla. O yüzden o noktada Chess.com’u fazlasıyla seviyorum, tercih ediyorum. Kullanıcıların ya da izleyicilerin düşüncelerini, fikirlerini, şikayetlerini tabii ki hep dinliyorum.
M.B.A: Chess.com’da mı oynuyorsunuz, Lichess’te mi oynuyorsunuz siz? Ben Lichess’i tercih ediyorum.
S.Y: Evet Lichess de çok tercih ediliyor. Ayrıca bir dernek olduğu için herhangi bir para vermeden oynayabiliyorsun. Ama bu sektörde, bence bir şekilde, bir yerlerden paranın girmesi gerekiyor ve ticari Chess.com bile şu an Türkiye’de çok çok komik rakamlara üyelik satıyor. Chess.com gerçekten çok çok ucuz.
Ben sadece Chess.com’da oynuyorum. Fakat insanlarda Lichess ya da başka platformlardan puzzle gönderdiğinde, oynadıkları oyunları gönderdiklerinde mutlu oluyorum. Ne kadar fazla kişi satranç oynarsa o kadar iyi. Bu ister Lichess olsun ister Chess.com olsun farketmez.
M.B.A: İnsanların Lichess ve Chess.com arasında ELO sistemini farklı bulduklarını, Lichess’in puan sisteminde yükselmenin daha zor olduğunu duymuştum. Gerçekten böyle bir şey var mı?
S.Y: Aslında iki platformda da satranç oynayan oyuncuların Lichess puanı genelde Chess.com puanından yüksek oluyor. Çünkü Lichess’i birazcık daha süper amatör seviyesindeki oyuncular keşfediyorlar. Gidin bir insana sorun satranç biliyor musun? A evet, biliyorum.
Chess.com’da oynuyorum diyor. Dolayısıyla Chess.com ticari kaygılarla herkese ulaştığı için çok fazla yeni kullanıcı girişi oluyor. Fakat Lichess’te bu birazcık daha farklı. Lichess’te oynamaya başladığında 1400-1600 arasında bir puana sahip oluyorsunuz. Chess.com’da ise başlangıç puanı 1200. Bu yüzden ortalama reyting sapıyor. İstatistikler de farklılık gösteriyor. Fakat genel olarak baktığımızda Chess.com yeni başlayanlara hitap ederken, Lichess daha çok orta seviye oyunculara hitap ediyor.
M.B.A: Fakat son dönemde ünvanlı oyuncuların genelde Chess.com’da daha aktif olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Chess.com’un yayıncılarla sözleşme yapmasının bununla bir alâkası var mı?
S.Y: Tabii ki var. Ayrıca Chess.com’un ciddi bütçeler ayırarak düzenlediği turnuvalar var. Bütçelerinin önemli bir kısmını turnuvalara ayırıyor ve bu parayı dağıtmayı da seviyorlar. Dolayısıyla ünvanlı oyuncular gelip Chess.com’da oynuyor.
Bir de izleyiciye yayıncıyla etkileşime geçme şansı tanıyor. Mesela beni izliyorsunuz ve benimle oynamak istediğinizi varsayalım. Aynı turnuvada rekabet ediyorsak, illa denk geliyorsunuz. O yüzden bu durum da birçok satranç severi etkiliyor. Yani herkesi etkilemez belki ama en azından benimle oynamak isteyen beni izlemek isteyen kitleyi etkiliyordur.
M.B.A: En azından şu an Chess.com’la rekabet edecek, onun kadar büyük ve güçlü bir marka yok. Neden yeni markalar, ticari siteler ya da aplikasyonlar üretemiyorlar?
S.Y: Evet bence de şu an yok. Bir Lichess var o da bağışla dönen bir organizasyon. Ticari bir kaygı olmadığı için rekabet ortamı oluşamıyor. Hani ben mesela Chess.com’un tekel olmasını asla istemem. Çünkü ne kadar fazla rekabet o kadar fazla gelişim olur. Aynı şey satranç yayıncılığında da var. Yani ne kadar fazla Türkçe satranç Youtube kanalı olursa hem kişiler kendini o kadar geliştirecek, hem de daha fazla insan satrancı sevecek, satrançla tanışacak. Dolayısıyla aplikasyonlarda da tekel iyi değil, Youtube’ta da tekel iyi değil. Birilerinin bu sektöre girip yatırım yapması lazım. Ama ne zaman gelecek bilmiyorum. Fakat yine de Chess.com markası hep önemli bir konumda olacak. Adamların adı bir kere Satranç.com, herhangi bir arama motoruna satranç yazıp çıkan ilk siteyi tıklamak büyük bir rahatlık. O yüzden zaten bu kadar çok yeni oyuncu girişi oluyor. Başka aplikasyonları özel olarak aramanız hiç bilmeden bulmanız çok zor.
M.B.A: Chess.com’un satranç bağlamında yarattığı yeni mini oyunlar var. Chess Boom, Chess960, Minion Wave gibi. Bunların satrancın sanatsal değerini düşürdüğü, düşünsel altyapısını bozduğu gibi çok fazla eleştiri de var. Siz ne düşünüyorsunuz? Bu uygulamalar satranca bir renk, yenilik ya da katkı sağlayabilecek mi?
S.Y: Yakınzamanda Djokovic’in bir röportajını izledim. Padel tenisin yerini alacak mı? Padel’i daha fazla oynamak istiyor insanlar gibi sorular alıyordu. Fakat satranç konusu tam olarak böyle değil. Bu tarz yeni mini oyunlar satrancın yerini alabilecek potansiyele sahip değil. Açıkçası çok daha keyifli gözükmüyor. Çünkü Padel, tenis ya da belki futbol izlediğiniz zaman anlayabildiğiniz oyunlar ancak satranç öyle değil.
Yani satranca baktığınız zaman konumu önce bir anlamalısınız ki o at fedasını izlemenin keyfini ancak o zaman alabilirsiniz. Olay size anlatılsa dahi önce bir konuma bakıp anlamanız, görmeniz analiz etmeniz lazım ki at fedasına götüren varyantları size anlattığında anlayabilesiniz.
Şimdi böyle olunca Chess960’da taşların dizilimini değiştirdiğiniz zaman oyuncu zaten anlamıyordu bu sefer hiç anlamıyor. Yani özellikle satranç tahtasındaki taşına ilk defa dokunan bir arkadaş için anlaması da oynaması da normal satrançtan çok daha zor. Dolayısıyla ben mini oyunların normal satrancı geçme ihtimalini mantıklı görmüyorum.
M.B.A: En son dünya şampiyonasında bir problem oldu, Magnus ben oynamam zamanı azaltın falan gibi bir çıkış yaptı. Ya da interaktif aplikasyonlarda normal oyunlara göre zaman tercihlerinin ciddi manada değiştiğini, hızlı oyunların çok çok daha fazla tercih edildiğini görüyoruz. Aynı zamanda içinde olduğumuz hızlı tüketim kültürü de alışkanlıklarımızı değiştiriyor. Sizce satranç turnuvalarının ya da satranç oyununun zaman konusundaki bakışı değişecek mi?
S.Y: Tabii ki alışkanlıklarımızın değiştiği gibi hayattaki her şey de değişiyor. Mesela TikTok, Instagram Reels ya da Youtube Shorts’a baktığımız zaman günden güne bir dakikalık sınırın da daha da aşağıya indiğini görüyoruz. Yani bugün bir dakikalık videolar bile acaba daha da mı kısaltılsa gibi gündemlerle tartışılıyor. Satrançta da aynı durum var. 90 dakikalık bir oyunu insanların izlemesi, hatta futbolda bile bu tartışmalar var. Uzun özet izlemek ya da belki de kısaca maça bakmak daha mantıklı geliyor insanlara. Bu bende bile var. Ama bu benim satrancı sevmediğimden değil. Ama devir değişiyor, alışkanlıklar değişiyor. Ekran süremiz değişiyor.
Telefonumuzda bir sürü aplikasyon var. Ben bir yayıncıyı izlerken bile o arada Whatsapp’tan bir mesaj geldiği zaman ya da bir uygulamadan bildirim aldığım zaman benim için izlediğim yayından bazen daha çekici gelebiliyor. Ya da Instagram’dan bir bildirim geldiği zaman, ben durdurup videoyu o mesaja girebiliyorum. Dolayısıyla o kadar dikkat dağıtıcı unsur var ki, ben satrancın 120 dakika ya da 90 dakika kalabileceğini hiç düşünmüyorum. Hani üç dakika olur mu bilmiyorum ama şu anda 15 dakikalık ya da 10 dakikalık oyunlar turnuvalarda yer bulabiliyor.
Belki bu röportajı bir iki sene sonra yapsak, belki bu soruya diyeceğim ki; ya on dakika da artık insanları sıkmaya başladı. Bu durum tüketim alışkanlıklarımızla alâkalı. 6-8 dakikalık videolar 2018’de çok popülerdi insanlar hemen izleyip gitmek istiyordu. Ama bugün bu videolar çekici değil. Fakat buna rağmen 30 dakikalık videolar çekici. Çünkü artık televizyona koyuyorsunuz onu. Siz bir işle uğraşırken ya da telefonunuzda Instagram’a bakarken otuz dakika boyunca arkada oynayan videoya arada bir göz gezdiriyorsunuz.
M.B.A: Bir de pandemide karşımıza çıkan bir durum var, hatırlarsınız insanlar çok fazla tepki gösterip çok sinirlendiler. “Turnuvalarda hile mi yapılıyor? İnteraktif turnuvalarda destek alındı mı?” gibi sorular soruldu, analiz videoları çekildi. Sizce interaktif turnuvalar devam edecek mi, hile yapıldı mı?
S.Y: Evet, bu herkesin aslında dilinde olan bir problem. Şu anda özellikle internette hile yapacaksanız illa tüm maçı destek alarak oynamanıza gerek yok. Çok önemli bir pozisyonda size herhangi bir arkadaşınız gelip, burada bence şu taşa bir bak dese bile, bu durum oyunun kaderini değiştirebilir. Kayıp olan bir pozisyon kazanılabilir. Bütün oyunun aslında yapısı baştan aşağıya değişiyor. O yüzden buna karşı koymak ne kadar mümkün bilmiyorum. Hatta belki biliyorsunuzdur son dönemde Meta ve Rayba’nın beraber çıkardığı bir gözlük var. Ben de denemek için satın aldım. Gözlük, etik problemler yarattığı için dilediğinizce insanları kameraya kaydetmenize müsaade etmiyor. Bir ışık ile insanları sansürlüyor. Ama şuna eminim ki çok kolay bir şekilde sansürsüz ya da daha minimal hatta seneler sonra insana entegre edilebilecek hali illaki geliştirilecektir.
M.B.A: Ya da lenslerden bahsediyorlar mesela, onlara nasıl çözüm bulacaklar? Yapay Zekâ ile fotoğraflar değiştiriliyor mesela. Bir de bir fotoğrafın yapay zekâyla değiştirilip değiştirilmediğini tespit eden anti yapay zekâlar var. Bunun da tam tersi çıkabilecek mi? Bu tür aygıtları tespit edebilecek bir şey çıkacak mı?
O da ayrı bir sektör tabii. İlla çözülür. Tabii ilk çıkan aygıtları deneyen, kötü niyetli insanlar olacaklar. Çünkü kötü niyetli hile yapabilme potansiyeli olan maalesef çok fazla insan var.
M.B.A: Peki siz satrancın şu anki şu an kendinden memnun musunuz? Ya da geleneksel kalsın ister misiniz? Elitist ve gelenekselci bir yaklaşımı mı benimsiyorsunuz yoksa bir şeyler değişiyor, iyi ki de değişiyor mu diyorsunuz?
S.Y: Ben tabii ki değişimden yanayım. Zaten 2017’den hep değişime ön ayak olanlardan yana oldum. Satrancın sosyalleşmek için bir araç olmasını çok istiyorum. İnsanların gelip, turnuvalarda, satranç masalarında sohbet ettiği, birbirleriyle tanıştığı bir ortam için çabalıyorum. Satrancın herkese hitap edecek potansiyeli var. Ben bu potansiyelin limitlerini zorlamak istiyorum. O yüzden daha yapacak çok işimiz, gidecek çok yolumuz var. Ama şu anda yaşanan değişim ve gidişat çok iyi. Bugünü 2017 ile kıyaslarsanız satranç inanılmaz değişti. Genel olarak halka yayılma anlamında baktığımızda; son beş sene de yaşanan değişim belki de son yüzyılda yaşanan değişim ve gelişimden çok daha etkiliydi. Çünkü her insan şu anda satranca elinin altındaki telefonlardan erişebiliyor.
M.B.A: Satranç dünyasının en cana yakın insanlarından Sabri Can Onay Yontar bizimleydi. Çok teşekkür ederiz.
E-Bülten Kaydı
Gelişmelerden haberdar olun.