Endüstride Bilimsel Yönetim: Frederick Winslow Taylor

Yayın Tarihi: 8 Ağustos 2025
Toplam Okunma: 149
Okuma süresi: 7,1 dakika

-Sıla Gündüz

İllüstrasyonlar: Beyza Büyük

Sanayi Devrimi ile birlikte tarlada koşturan çocuklar, artık buharla çalışan makinelerin durmak bilmez ritmine hapsolmuş, dişliler gıcırdadıkça; zaman, para ve beden patronun gözünde sermaye olmuştu. 19. yüzyılın sonlarında bu dönüşüm yeni bir boyuta kazandı. Fabrikalarda makineler yetersiz hâle gelmiş ve verimsiz insan gücü değersizleşmişti. Sermaye sahipleri daha çok para kazanmanın peşine düşmüş, yeni planlar ve insanlık dışı teknikler geliştirmeye çalışıyorlardı. Tam da bu sırada sahneye çıkan Frederick Winslow Taylor “bilimsel yönetim” çağını başlattı. Peki, emeği hesap cetveliyle ölçen bu yaklaşım, insanın emeğine değer katabildi mi? Yoksa onu gıcırdayan ve durmaksızın çalışan makinenin paslı bir uzantısına mı çevirdi?

Döneminin varlıklı ailelerinin birinde doğan Frederick Winslow Taylor, Fransa ve Almanya’da eğitim gördü. Sınıf birincisi olarak mezun olduğu Exeter’den 1874 yılında Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesine kabul aldı. Ancak yoğun okumalara dayanamadı ve göz problemleri nedeniyle okulunu yarıda bıraktı. Hayal kırıklığı yaşamasına rağmen kendini bulma konusunda oldukça ısrarlı olan Taylor, Philadelphia’daki Enterprise Hidrolik Atölyesinde makine mühendis çırağı olarak çalışmaya başladı. Bir süre burada çalışmaya devam etti. Yeterli deneyimi kazandığına inanıp çıraklıktan istifa ederek Midvale Demir Fabrikasında işe başladı. Taylor keskin zekâsı ve yorulmak bilmeyen bedeniyle hızla basamakları tırmandı. Önce zaman katipliği, sonra kalfa makine operatörlüğü, ardından araştırma müdürlüğü ve son olarak da tesislerin baş mühendisliğine terfi etti. Kimi işçiler bu seri yükselişi, fabrikanın yöneticisi olan eniştesi Clearance Clark’a bağlıyordu. Taylor, henüz fabrikada mühendis rütbesine ulaşmamışken verimlilik konusundaki radikal fikirleri işçilerde rahatsızlık uyandırmaya başlamıştı.  “Yapamadığım işi başkasına diretemem” diye düşünen Taylor, kömür yığınlarının ve demir vagonlarının arasında her türlü işi yapıyor, çalışabileceği her alanı en ince ayrıntısına kadar deneyimliyordu.

Ustabaşı konumuna yükseldikten sonra ekibinin kusurlu iş yaptığını ve yeterli hıza ulaşamadıklarını düşünüyordu. Verimliliği artırmak konusuna kafa yoran Taylor; “İşçilerin yaptığı işleri bölümlere ayırsam ve ayırdığım bu bölümlerin sürelerini ölçsem acaba en verimli çalışma biçimini bulabilir miyim?” sorusu ile harekete geçmeye karar verdi. Altında çalışan tüm işçileri tek tek deneyine göre görevlendirdi. Taylor detaylara o kadar çok kafa yoruyordu ki ekibinin otururken mi yoksa ayakta mı daha çok malzeme çıkarabildiğini bile hesapladı. Günlerce süren denemelerinin ve zaman ölçümlerinin sonucunda “standart işçilik ve iş bölümü denetimi” kavramlarını yarattı. 

Verimlilik için yarattığı sistem son derece işe yaramış olacaktı ki fabrikadaki üretim düzene girmiş ve fabrika giderek kâr marjını yükseltmişti. Fakat diğer taraftan işçiler, rahat ve konforlu çalıştıkları eski düzenin yerine gelen, “iş bölümü denetiminden” pek de memnun değillerdi. Sürekli izleniyormuş gibi hissettiklerini ve bu durumun üzerlerinde baskı kurduğundan bahsediyorlar, gelecekte verimlilik konusundaki regülasyonların nereye gideceğinden habersiz bir şekilde yeni sistemi insanlık dışı buluyorlardı. Ancak tüm bu olumsuz dönüşlere rağmen fabrika yönetimi, herhangi bir düzenlemeye gitmedi.

Taylor “bilimsel yönetim” bağlamında geliştirdiği, verimliliği artıran değişikliklerin meyvesini, Midvale Demir Fabrikasına kazandırdığı üstün başarıları ile 1883 yılında Makine Mühendisliği lisansını elde ederek topladı. İş hayatında ilerleyen Taylor, birkaç sene sonra evlendi. Ancak aklında iş dışında hiçbir şey yer etmiyordu.  Evlilik hayatında da matematik ve hesaplamalardan uzak kalamıyor, karısının yemeğe attığı tuzun süresini dahi kronometre ile ölçüyordu. Anlaşılacağı üzere evliliği pek de yolunda gitmedi.

1890 yılına geldiğinde Taylor, Midvale Demir Fabrikasından ayrılıp farklı şirketlerde yönetim danışmanlığı yapmaya başladı. Bu süreçte danışmanlık konusunda deneyim kazanarak, bilimsel yönetim sistemlerini mükemmelleştirdi. Edindiği bilgileri kitaplaştırarak bu alanda üretim yapmak istediği için “Parça Başına Ücret Sistemi” adlı ilk makalesini yayımladı.

Sermaye sahiplerinin arasında giderek namı artan Taylor, 1898 yılında fabrikanın sorunlarını çözmek amacıyla Bethlehem Fabrikasına davet edildi. İşçileri gözlemlemenin, problemin ne olduğunu bulmada en doğru yol olduğuna inanıyordu. Taylor, fabrikayı bir süre dikkatli bir şekilde izledikten sonra ana problemin işçilerin çalıştığı kürekler olduğunu fark etti. İşçilerin halihazırda kullandığı kürekler son derece dayanıklı olmasına rağmen oldukça ağır ve hantaldı. İşçiler kömür ya da kül taşırken küreğin ağırlığı, taşınan malzemeden daha ağır kalıyordu. Bunun üzerine Taylor birkaç farklı ağırlıkta yeni kürekler tasarladı. İşçilere bu kürekleri sırasıyla denetti. Her bir kürek içinse ayrı zaman tabloları çıkardı. Tasarlanan küreklerin bazılarının yüz ölçümü büyüktü. Bu sayede daha fazla malzeme taşınabiliyordu. Ancak ağır oldukları için işçiler kürekleri yerden kaldırırken zorlanıyordu. Bu durumsa Taylor’a göre verimliliği düşüren gereksiz molalara sebep oluyordu. 

Tasarlanan en hafif kürek ise işçilerin daha az malzemeyle fazla sefer yapmalarına, gereksiz zaman harcamalarına sebep oluyordu. Taylor bu deney sonucunda bu tarz işlerde kullanılması gereken ideal kürek ağırlığının “21 pound” yani 9,5 kilo ağırlığında olduğuna karar verdi. Taylor’un hesaplarına göre sadece yaptığı kürek değişimi, işçilerin verimliliklerini %200 artırmıştı. Kürek modeli ne kadar başarılı olsa da verimlilik uğruna yapılan bu hesaplamalar, insanların çalışma koşullarını iyileştirmiyor, aksine verimlilik uğruna daha çok iş yaptırıyordu.

Çalıştığı bir sene sonunda yani 1899 yılında hâlâ Bethlehem Fabrikasında çalışan işçilerin; günde 12.5 ton çelik taşıyabildiğini gözlemleyen Taylor, hesaplamalar yaptığında bu miktarın potansiyelin bir hayli altında olduğuna karar verdi. Gelecekte yazacağı kitabında “Smitdh” olarak bahsettiği Alman kökenli bir işçiyle şöyle bir teklifte bulundu. “Eğer tüm gün boyunca ne zaman çalışıp ne zaman dinleneceğini söylediğimiz şekilde çalışmayı kabul edersen, sana günde 1,85 dolar ödeyeceğiz”. Koşulları kabul eden “Smitdh” bir gün boyunca istenilen şekilde çalıştı.

Taylor’un notlarına göre deney başarılı olmuş ve o gün Smidth verilere göre, yaklaşık 47 ton taşıyabilmişti. Ancak Amerikalı yazar Robert Kanigel’in kitabına göre; Taylor bu deneyi sadece bir gün yapmış ve herkes Smitdh’in bedensel gücüne sahip olmadığı için aynı verimlilikte bir geri dönüş alınamamış, hikâyeye de bazı eleştiriler getirilmişti. Aynı zamanda Smith adında tanınan karakterin asıl adının Henry Noll olduğunu ve kendisinin Amerikan bir işçi olduğu öğrenildi. 

Kariyeri boyunca işçilerin daha verimli çalışabilmesi için radikal deneyler yapan Taylor’un bu yaklaşımları fabrikalardaki verimi ve dolayısıyla geliri hayli artırsa da insan faktörünü arka planda bırakması etik soruları da beraberinde getirdi. Bu çalışmalar daha sonrasında “Bilimsel Yönetim” veya “Taylorculuk” olarak bilinen yönetim yaklaşımının temellerini attı. 

1911 yılında kendi ağzından yazdığı “Bilimsel Yönetimin İlkeleri” adlı kitabı yönetim biliminin temel taşlarından biri haline geldi. Frederick Winslow Taylor, sanayi dünyasında köklü bir değişimin öncüsü oldu. Bugün hem destekçileri hem de eleştirmenleri tarafından “Radikal” bir figür olarak anılıyor.

E-Bülten Kaydı

Gelişmelerden haberdar olun.

Yorum Yazın