Dijital Çağın Sessiz Tehdidi: Brainrot

Yayın Tarihi: 30 Haziran 2025
Toplam Okunma: 135
Okuma süresi: 6,1 dakika

-Nihal Akbudak

Dijital Çağın Sessiz Tehdidi:
Brainrot

İllüstrasyon: Nihal Akbudak

 

Tarihin köklü üniversitelerinden biri olan Oxford Üniversitesi her yılın sonunda; o yıl en çok kullanılan kelimeleri, halka açık bir şekilde oylayarak yılın kelimesini seçiyor. 2024 yılında da 37 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen oylamada yılın kelimesi olarak beyin çürümesi anlamına gelen “brain rot” seçildi. Peki nedir bu brain rot? 

Dijital çağın sessiz tehdidi olarak görülen sosyal medyanın insan üzerindeki olumsuz etkisini tanımlayan bu kavram, hızlı tüketilebilir biçimlerde karşımıza çıkan niteliksiz ve derinlikten yoksun içeriklere sürekli maruz kalınması sonucunda zihinlerimizin adeta çürüdüğünü betimlemek için kullanılıyor. Popüler sosyal mecraların gelir modellerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan sonsuz içerik havuzu kullanıcılarda “bir şey kaçırmamalıyım” duygusu yaratıyor. Bu duygu bizleri sürekli olarak içerik akışında tutuyor. Aynı zamanda uygulamaların attığı bildirimler, bizde merak duygusu uyandırmayı amaçlıyor. Bir şey kaçırmamak için akışta kalıyoruz ama gerçek hayatın akışını kaçırıyoruz. Bu duygu durumu da tüketim çılgınlığının zihinleri bir nevi kuşatmasına zemin hazırlıyor. Zihinlerimiz tüketmeye devam ettikçe bulanıklaşıyor, odaklanma becerilerimiz de gitgide köreliyor. 

Sosyal mecralarda, içerik üreticilerinin yayımladığı deneyim aktaran kısa anlatılar, günden güne daha popüler hale geliyor. Bu tür içerikler izleyiciyi herhangi bir düşünceye yönlendirmektense haz odaklı kesitler sunarak izleyici pasif alıcı olarak konumlandırıyor. Zihinsel bulanıklığa sebep olan en büyük etkenlerden bir diğeri de platform çeşitliliğinin her geçen gün artması ve sosyal mecralara erişimin, insan sağlığına zarar verici boyutta olmasına karşın herhangi bir regülasyondan uzak olması durumu. Dijital platformlara erişimin sınırsızlığı kullanıcı sayısının artmasına sebep olurken “brain rot”un etki alanını genişletiyor ve gün geçtikçe toplumsal olarak daha yıkıcı ve çığ gibi büyüyen bir sorun haline geliyor.

Sosyal medya bağımlılığıysa küresel ölçekte daha ciddi bir probleme dönüşüyor. Etkilerini sosyal mecraları kullanan milyonlarca insan hissederken birçok bilimsel çalışmanın da gösterdiği üzere sosyal mecralar depresyon riskini daha fazla arttırıyor. Ayrıca Michigan Üniversitesi’nin 2023 yılında yaptığı Victims of Social Media’s adlı araştırmasına göre Z kuşağının yaklaşık olarak yüzde 70’inin Instagram ve TikTok gibi sosyal medya platformlarına bağımlı olduğu düşünülüyor.

Bu durumun temel sebeplerinden biri de platformlarının ticari kaygıları. Çünkü mecraların gelir modeli kullanıcı verilerinin kullanımına dayanıyor. Bu yüzden kullanıcıların aktif katılımına muhtaç bir durumda. Bu yüzden mecralar kullanıcıları aktif tutmak için sürekli olarak güncelleme yayınlıyor ve birbirlerinden besleniyor. Bunun en güncel örneklerinden biri yakın zamanda Instagram’ın TikTok tarafından geliştirilen içerik biçimini Reels adıyla kendi mecrasına entegre etmesi.

Hızlı ve sürekli bilgi akışına maruz kalırken, adeta “her an, her yerde ve her zaman diliminde olmak” mümkünmüş gibi hissettiren sosyal mecralar 24 saatlik zaman akışını kısa zaman dilimlerine sıkıştırarak zaman-mekân sıkışmasına sebep oluyor. 

Parfümün icadından, Amazon’un balta girmemiş ormanlarına kadar farklı zaman dilimlerini ve farklı mekânları sadece birkaç saniye içerisinde arka arkaya karşımıza çıkararak, zihinsel çürümeden beslenen bir illüzyon yaratıyor. Bu durumsa algılama biçimimizi dönüştürüp gerçek hayattan kopmamıza neden oluyor.

2024 yılının ekim ayında We Are Social’ın yaptığı araştırmalara göre 5.22 milyar sosyal medya hesabı mevcut. Bu oran dünya nüfusunun yüzde 63,8’ini karşılıyor. Ortalama ekran süresi ise

12 saat 19 dakikayı buluyor. Ayrıca yapılan bu araştırma verileri sadece 18 yaş ve üzerindeki sosyal medya kullanıcılarını kapsıyor.

Türkiye’ de ise bu süre 2 saat 54 dakikaya kadar çıkıyor. İstatistiklerin de gösterdiği üzere, sosyal medya mecraları gün geçtikçe daha fazla zamanımızı alarak tüketim alışkanlıklarımızı hızlandırıyor. Sosyal mecralar; insanların ortak kanaatlerini oluşturuyor, yaptıkları bilinçli ya da bilinçsiz çıkarımları belirliyor hatta neyi önemli bulup, nasıl davranmaları gerektiğini etkileyerek bizleri yönetiyor.

Bunun güncel örneklerinden biri de 2016 Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçiminde Donald Trump’ın Facebook aracılığıyla seçimi manipüle ettiği iddialarıydı. Bu araçlar bizleri kuşatıyor, içine çekiyor hatta veri erişim tercihlerini suistimal ederek pazarlama faaliyetleri için strateji geliştiriyor. Nitekim bu mecraların varoluşu için en temel gereksinimler de bunlar. Gün geçtikçe fiziksel olarak çürümesek bile farkına varmadan maruz kaldığımız sosyal medya içerikleri yüzünden zihinsel olarak çürüyoruz. Bu yüzden bu yıla “Brain Rot” kavramı damga vuruyor.


İllüstrasyon: Nihal Akbudak

 

“Brain Rot’un Karakteristiği”

ChatGPT’ye soruyoruz, eğer “Brain Rot” kavramı bir insan olsaydı, nasıl biri olurdu, neye benzerdi?

“Bu kişiye üzülürdüm, çünkü bu kişi; modern dünyanın temposuna ve dijital akışına yenilmiş, sürekli tükenen bir enerjiyle yaşıyor gibi olurdu. Derinlemesine düşünmekten uzak, sürekli bir şeyler tüketen ama hiçbir zaman gerçekten tatmin olmayan bir halde olurdu. Kendini bulmaya çalışıyor gibi görünse de aslında her geçen gün daha da kaybolurdu.

Aynı zamanda biraz endişelenirdim. Çünkü bu kişi, çevresindeki insanlara da aynı yorgunluğu ve dikkatsizliği bulaştırma potansiyeline sahip olurdu. Bu kişi hem kendi hayatından hem de çevresindekilerden bir şeyler çalıyormuş gibi hissederdim.

Ama belki de en çok şunu merak ederdim: Bu kişi gerçekten durup, bir nefes almayı ve kendi zihin sessizliğini dinlemeyi deneyebilir mi? Brain rot, biraz cesaretle o boşluğu doldurabilir mi? Yoksa bu tüketim döngüsü onun sonsuza kadar sürecek yaşam tarzı mı olurdu? Hem trajik hem de düşündürücü olurdu bu insanı izlemek.”

Metin Yazarının Ağzından; Yer yer eleştirdiğimiz teknolojinin, bizi eleştirmesine alan açmanın ironik olduğunu farkındayım. Nihayetinde kendi geliştirdiğimiz bir teknoloji tarafından küçümseniyor sayılırız.

Yapay zekânın bize sorduğu soruları ben de şimdi size soruyorum. Bu tüketim döngüsü hayatımızın sonuna dek bizleri sahte mutluluklara kuşatacak, beynimizi çürütmeye devam edecek mi?

E-Bülten Kaydı

Gelişmelerden haberdar olun.

Yorum Yazın