Öğretici Bir Tarih Dersi Örneği: Söylev

Yayın Tarihi: 12 Şubat 2024
Toplam Okunma: 282
Okuma süresi: 5,5 dakika

Mustafa Kemal Atatürk, eşsiz bir asker, örnek bir devlet adamı, devrimci bir liderdi. Ama unutmamalı ki, O, çocukluğundan başlayarak kültür ve sanatla kendini geliştirmiş, cephelerde bile çantasından kitap eksik etmemiş aydın bir insandı.

Bu nedenle Söylev, Mustafa Kemal’den beklendiği gibi, hitabet sanatının benzersiz bir yapıtı; akıcı, öğretici, bir tarih dersi örneği oldu. Bu yapıtın gerisinde Atatürk’ün güzel konuşma yeteneği, bilge kişiliği vardı. Mustafa Kemal okul yıllarında sadece kendisine verilenlerle yetinmemişti. Örneğin, öğretmeni Mehmet Tevfik Bey’in yardımıyla tarihin derinliklerine girmiş, Namık Kemal’in şiirlerini öğrenmişti. Atatürk bir yazardı, öyle ki Söylev’in roman, anı, öykü gibi bir yazın türü olduğundan da sıklıkla bahsedilir. Bu çok yönlülüğü sayesinde askerlikten yurttaşlık bilgisine ve hatta aritmetik-geometriye kadar geniş bir yelpazede sekiz kitaba imza atmış bir yazardı. Almanca ve Fransızca öğrenmiş, çeviriler yapmış, gazetelerde başyazar olarak Anadolu’nun kurtuluşuna dair yazılar yazmıştı. Tüm ulusun okuma ve yazmayı öğrenmesi için yazı devrimini gerçekleştirmişti. Dilimizin türkçeleşmesine, yalınlaşmasına önem veriyordu. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönettiği, ekonomik, sosyal, kültürel atılımların en yoğun olduğu, kısaca işinin başından aşkın olduğu günlerde şöyle düşündü: büyük özverilerle yapılan Kurtuluş Savaşı ve kurulan Cumhuriyetin öyküsü, bir gün unutulacak mıydı? Hayır! Ve sonrasında sordu: Türk Devrimini inceleyecek gençler hangi yapıttan yararlanacaktı? Böyle bir eser yoktu. İş başa düşüyordu. Kalemi eline aldı, ayrıntılara önem vererek, sanki tuttuğu bir günlükten yararlanırcasına Söylev’deki tarihi gerçeği yazdı. Bunu yaparken de Türk Tarih Kurumu için belirlediği ilkeye kendi de uydu: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir.” Ama tarihi yazan, yapılanlara doğrulukla bağlı kalmalıdır. İşte Söylev, tarihi yapanın yani bilge adam Atatürk’ün kalemiyle yazılan düne ve yarına ışık tutan bir belge öykü, büyük bir destan ve şiir; Türk Devriminin incelenmesini kolaylaştıracak önemli bir bilgi kaynağıdır. Ve Söylev, tüm ulusa verilen anıtsal bir armağandır. Bu armağan için de Atatürk’e çok şey borçluyuz.

Türk devrimi, Ulus’un kendisine verdiği yetkiyle, onun kişiliğinde ete kemiğe büründüğü gün başlamıştı.

Atatürk Söylev’e Osmanlı’nın yenilgisinin onaylandığı ve ülkenin işgale açıldığı 30 Ekim 1918’deki Mondros Mütarekesi sonrasında yaşanan karanlık günleri anlatarak başlayabilirdi. Oysa Söylev’i kendisinin Anadolu’ya gelişiyle başlatmayı seçti. Açıkça göstermesi gerekiyordu:

“Türk devrimi, Ulus’un kendisine verdiği yetkiyle, onun kişiliğinde ete kemiğe büründüğü gün başlamıştı.” (*) Amasya Genelgesi, Erzurum, Sivas Kongreleriyle ulusu kurtuluş için umutlandıran çabaları başlattı. Damat Ferit Hükümeti’nin yıkılmasını sağladı. Misak-ı Milli (Ulusal And) kararlarını yeni İstanbul hükümetine de kabul ettirdi. Ancak 16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal etti. Osmanlı Devleti tümüyle bağımsızlığını yitirmişti. Çözüm, Ankara’da Meclisi toplamaktı. 23 Nisan 1920 günü TBMM açıldı. Bu yeni bir devlet, yeni bir yönetim demekti. Kuva-i Milliye güçlerini düzenli ordu haline getirdi. Ardından ülkenin her yerinde ve her cephesinde milli mücadeleye başlandı. Başarılar, zaferler birbirini izledi. Büyük Taaruz’u başkomutan olarak yönetti ve ordunun başında İzmir’e girdi. Düşman yenilmişti ve sırada barış vardı. Lozan Antlaşması’yla yeni Türkiye Devleti’ni tüm dünyaya onaylattı. Yeni Türkiye’nin ve halkının kendi varlığından ve mutluluğundan başkasını düşünmemesi için saltanatı ve halifeliği kaldırdı. Cumhuriyetin kuruluşunu sağladı. Ülke içindeki tüm bilim ve öğretim kurumlarını Maarif Vekaleti’ne bağlayarak eğitim öğretim birliğini sağladı.

Türk toplumunun uygarlık yolunu açmak için din ile devlet işlerini ayırdı, tekke ve zaviyeleri kapattı, şeyhlik, dervişlik gibi unvanları kaldırdı. Ayrıca kadın ve aile özgürlüğünü güven altına alan yasayı da çıkarttı. Kendi sözleriyle, tek amacı vardı:

“Türk ulusunu uygar toplumlar içinde yaraştığı kata yükseltmek ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek…”

Söylev’i bitirirken

Söylev yazılıp okunurken Cumhuriyet on yaşına bile girmemişti. Ancak ilk ödev tamamlanmış, ulusal varlığı sona ermiş gözüyle bakılan bir ulus bağımsızlığına kavuşmuştu. Sırada, bilim ve tekniğin en yeni ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti kurmak işi vardı. Ve o da gerçekleşmişti. Söylev okunurken Cumhuriyetin onuncu yılına altı yıl vardı. Onuncu yıl marşında seslendirileceği gibi, her savaştan açık alınla çıkma savaşıydı bu. Anayurt hızla demir ağlarla örülmeye, yoksulluğun, karanlığın üstüne güneş gibi doğmaya çabalanıyordu. İlerleme, daha çok ilerleme zamanıydı… Kısa zamanda çok şey başarılmıştı. Ama yaşananlar, ulusun ve yarınki çocukların dikkatli ve uyanık olması gerektiğini göstermişti. Söylev işte bu görevi de yerine getirir. Doğrudan Türk gençliğine seslenerek biter.

* Paul Dumont, Atatürk’ün Yazdığı Tarih: Söylev, Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık, Kasım, 1997, İstanbul

 

Kategori: Eğitim, Toplum

E-Bülten Kaydı

Gelişmelerden haberdar olun.

Yorum Yazın