Dijitalde Haberin Evrimi: Scrollytelling ile Yeni Nesil Gazetecilik

Yayın Tarihi: 1 Ağustos 2025
Toplam Okunma: 82
Okuma süresi: 23,6 dakika

-Mustafa Burak Avcı

Gelenekselden dijitale dönüşüm, gazetecilik dünyasında değişimler yaratıyor. “Scrollytelling” “360 Habercilik” gibi anlatı teknikleriyle şekillenen bu yeni nesil habercilik anlayışı, kullanıcı odaklı, derinlikli öyküsel deneyimler vadediyor. Scrolli’nin kurucu ortağı Ilgaz Fakıoğlu, scrollytelling gibi etki yaratım tekniklerini, medyada yapay zekânın rolünü ve etki odaklı gazeteciliğin nasıl sürdürülebilir hale getirilebileceğini anlatıyor.

 

Mustafa Burak Avcı: Merhaba hoş geldiniz. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Ilgaz Fakıoğlu: Merhaba ben Ilgaz Fakıoğlu. 1991 yılında İzmir’de doğdum, sonra İstanbul’a geldim. Yeditepe Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. Yüksek lisansımı Galatasaray Üniversitesi’nde yaptım. Sektöre de klasik bir girişim oldu. İşe muhabir olarak başladım. Muhabirlikten sonra dijital gazetecilik tarafına geçtim. Sözcü Gazetesi’nde dijital editörlük deneyimi kazandım. Sonrasında Sputnik Türkiye, Cumhuriyet Gazetesi gibi yerlerde editör, yönetici gibi pozisyonlarda çalıştım. Şu anda ise derinlemesine yeni medya deneyimi sağlamayı amaçlayan Scrolli’nin kurucu ortağıyım.

M.B.A: Şu an kurucu ortağı olduğunuz Scrolli nedir? Fikir olarak nasıl gelişti, nasıl ortaya çıktı?

Scrolli, biz daha Sözcü Gazetesi’nin Plus stüdyolarında çalışırken bile aklımızda olan bir projeydi. Özellikle long-form yani derinlemesine gazeteciliği nasıl yapabiliriz, nasıl interaktif haber üretebiliriz ve bunu nasıl bir gelir modeline dönüştürebiliriz gibi sorularımın pratik karşılığı olduğu söylenebilir Scrolli için. Daha sonra Demirören Medya’da üç sene çalıştım. Bu süre içerisinde “Brandon Stories” stüdyosunda markalar için interaktif deneyimler sağlayan işler yaptık. Global örnekleri takip ettik. Baktık ki New York Times gibi gazeteler 2014-2015 yıllarında 

long-form içerik üretimine geçmiş. Gelir modeli olarak da abonelik modeli tercih edip geliştirmişler. Biz de “Türkiye’de bu iş için neler yapılabilir, neler yapılamaz, Türkiye şartlarında nasıl CMS (içerik yönetim sistemi) ile gazeteciliği birleştirebiliriz?” gibi sorular üzerinden strateji geliştirmeye başladık. Scrolli’nin yaratım süreci 2019-2021 seneleri arasında başladı diyebilirim. Projeye başlarken her şey kafamızda hazırdı zaten. Fakat fikri işleme koyup oluşturma tarafı biraz pandemi sonrasına kaldı. Platformu ekip çalışmasıyla ortaya çıkardık. 

M.B.A: Globalin üretmeyi tercih ettiği, gittiği yön dediğiniz bu scrollytelling, interaktif habercilik, long-form haber anlatı teknikleri nedir? Nasıl yapılıyor bu iş? 

I.F: Kurucu ortağı olduğum Scrolli’nin fikri altyapısını oluşturan scrollytelling mantığı uzun-dikey gazetecilik hikâyelerini, “scroll” ile kaydırma derinliği kullanılarak çalışıyor. Kaydırma derinliği belirli kürasyon teknikleriyle biçimlendirilip, uzun okuma deneyimi oluşturmayı amaçlayan tekniğe verilen isim. Bu hem bir tasarım tekniği hem de bir anlatı tekniği. Kaydırdıkça hikâyenin animatif öğelerle zenginleştirilmesi, aslında kullanıcıyı daha fazla kaydırmaya teşvik etmek için yapılıyor. Yani okuyucuyu hikâye içerisinde tutmayı amaçlarken oluşan bir teknik. Biz Scrolli’de bunu uyguluyoruz. Scrollytelling tarihsel olarak marka ögelerinin sunum biçimi olarak ortaya çıktı. Özellikle 2012-2013 yılları civarında. 

Fakat bunun gazetecilikle buluşması New York Times sayesinde oldu. Sonrasında bakıyorlar ki bu hikâyelerden abonelik devşirilebiliyor ve kullanıcıların oturum süresi artıyor, abonelik temelli çoğu gazete bu yönteme geçiyor. Bunların içinde Financial Times, Wall Street Journal, Washington Post ve New York Times da var. Bizim dijital gazetecilikte en büyükler dediklerimiz hep bu noktadalar. Eğer dosyaları derinlemesine inceliyorsanız ve bu dosyalardan hikâyeler yaratıyorsanız Türkiye’de alışageldiğimiz seri gündem bildiriminden farklı bir işlev üstleniyorsunuz. Bizde sürekli haber üretelim, gündem bildirimi yapalım gibi bir durum yok. Açıkçası biz haberi bildiren tarafta değiliz. Bizim kaygımız haberi daha anlamlı hale getirmek, derinleştirmek ve kullanıcıya konu hakkında derinlikli bilgi sağlamak.

Seçtiğimiz dosya konuları üzerinden özellikle premium hikâyeler yaratmaya çalışıyoruz. Gelir modelimiz olan abonelik sistemi de buradan besleniyor. Bizim genel olarak dikkate aldığımız, hikâyenin başarısını veya başarısızlığını ölçen şey, ortalama oturum süresi ve kaydırma derinliği oluyor. Şu anda Türkiye’nin en iyi oturum süresine sahip platformlarından biriyiz.

M.B.A: Anladığım kadarıyla hem long-form hikâyeleşmiş haberler hem de premium diye ayırdığınız özel haberler yayımlıyorsunuz. Haberin niteliği neye göre belirleniyor, aradaki farklar neler?

I.F: Eğer hikâyeleştirmek için seçilen konu veri açısından zenginse ve özellikle kürasyona uygunsa onu premium haber olarak yayımlıyoruz. Daha kısa ve dinamik nitelikteyse portre inceleme formatında, ücretsiz içerik olarak yayımlıyoruz.

Bu model ilk kez bizim ürettiğimiz bir şey değil. Amerika’daki gazeteciliğin ortaya koyduğu bir mantık. Ürettiğimiz işleri premium ve ücretsiz içerik olarak ayırmamız biraz da bununla ilişkili.

M.B.A: Daha öncesinde haber üretim sürecinde ya da dijital gazetecilikte nasıl bir eksiklik vardı da scrollytelling, interaktif habercilik, 360 habercilik gibi yöntemler gelişti? 

I.F: Aslında hangi avantajı sağlıyor diye sormak daha doğru olur. Performansa baktığımızda, metrikleri derinlemesine incelediğimizde, haber-okuyucu etkileşimini arttırdığını ve gelir modeli olarak abonelik sistemini teşvik ettiğini çok rahat görebilirsiniz. Türkiye’de kullanıcı başına ortalama oturum süresi çok düşük. Çünkü tamamen son dakika, kısa erimli içerikler tüketen bir haber okuma kültürümüz var. Diğer yandan ise kaydırma derinliği dediğimiz “scroll depth” meselesi var. Bir okurun iki ay içinde ne kadar kaydırdığıyla alakalı bir metrik. Şu anda Amerika’daki yapının bu kadar öne çıkmasının sebebi okurla uzun vadeli iletişim kurabilmeleri. 

Dan Green’in de dediği gibi kümülatif medya etkisi oluşturmak aslında. İki sene önce Kahramanmaraş depremleri oldu. Deprem sürecinde haber akışı çok yoğundu. O dönemki haberleri kim hatırlıyor? Haberleri kimin yazdığını da muhtemelen sadece konuya çok ilgili olan insanlar hatırlar. Deprem sonrasında deprem çantası hazırlayabildik mi? Diyelim ki bir olay var. Bu haberin etkisi ne? Okuyucuya kısa vadeli mi verilecek uzun vadeli mi? Kısa vadeli bir işse nasıl bir albenisi var? 

Beğeni, görüntülenme, izlenme, paylaşılma biraz daha etkileşime bağlı. Fakat kümülatif medya etkisine bakıldığında; davranış değiştirme, topluluk oluşturma ve doğrudan kamuoyunda gündem oluşturma gibi üzerinde çalışılması gereken konular var. Bu da medyada etki teorileriyle alâkalı bir konu aslında. Şimdi dijital ekonomide bu medya etkisini yaratmak için gerçekten güçlü hikâyeler ve güçlü yapılar üretmeniz lazım. O yüzden Scrolli’nin hedefi Amerikan basınında bu işi butik yapan çok fazla insana dokunalım, kısa süreli bir etki sağlayalım, etkileşimle büyüyelim, sansasyonla, viralle büyüyelim amacında olan gazeteler gibi değil. Bu mantıktan ziyade Scrolli’nin odak bir kitlede kümülatif medya etkisini hedefleyen, kitlesiyle abonelik ilişkisi kuran ve onlara daha güçlü, dünyayı anlayabilecekleri hikâyeler sağlayan bir noktadan etki üretme çabası var. Hikâyeyi okuduktan sonra size deprem çantasını hazırlatabilecek haberi üretmeye çalışıyoruz. Eğer sorarsanız bu sistemi oturtmak için ne yapmak lazım diye; bunu kısa bir haberle, bir fotoğrafla, bir videoyla ya da habere konu olan olayı olduğu gibi vererek yapamazsınız. İyi hikâyeleştirmeniz, iyi kürasyon yapmanız lazım. Herkesin hatırlayacağı haberlere örnek olarak Financial Times’ın yaptığı Kahramanmaraş depremleri haberi gösterilebilir. New York Times’ın Rönesans Rezidans ile alâkalı yaptığı haber. 

 Bu haberi en ince detaylarıyla hatırlıyoruz. Neden? Çünkü kürasyonu çok güçlü. İnsanların gerçekten halâ hatırlayabileceği, hatırlanabilirlik oranı yüksek içerikler bunlar. Bu da hikâye akışının merkezinde zaten. Şu anda doğru bir odak kitleyle uzun vadeli bir ilişki kuracaksanız bunun için iyi bir hikâye anlatıcısı olmanız lazım. Scrollytelling de bunların içerisinde sadece bir araç aslında. Temel merkez ürün değil. Uzun vadede toplumsal fayda amacı da var. Sonuçta yaptığımız iş gazetecilik. Sosyal etki odaklı bir iş. Burada bir ihtiyaç yaratmanız lazım. Türkiye de bu iş için zor bir pazar. Çünkü derinlikli bilgiye yönelik bir ihtiyaç yok insanlara baktığınızda. Ama burada doğru problematik yaratabiliyor musunuz? 

Bence gazetecinin iç güdüsü bu olmalı. Gazeteci aslında toplum için bir problematik yaratmalı. Buna göre davranmalı, doğru ihtiyacı yaratmalı. Bizim Scrolli’de yaptığımız biraz da bu, doğru ihtiyacı yaratmak.

Sedat Erol: Biraz önce bahsettiğiniz Rönesans Rezidans haberinden yola çıkarak bir soru yöneltmek istiyorum. Bizde benzer kapsamda yapılan derinlikli haberler pek fazla olmadı. Ama Financial Times geldi ve burada çok kapsamlı bir haber yaptı. Acaba eksiğimiz bu noktada olabilir mi? İşin her noktasında farklı bir uzman var. Hikâyeleştiren de belki Türkiye’den bir gazeteci. Ama teknik altyapısı falan derken nerdeyse on kişinin bir içeriği derinlemesine çalışarak bir üretimde bulunması ve aralarındaki ilişkiler ağı. Siz mecra olarak burada yaşanan sorunları belki bize anlatabilirsiniz.

I.F: O ekip çalışmasına dair söyledikleriniz çok doğru. Yani bu işler stüdyo işi. Güçlü hikâyeleri kişilerden ziyade stüdyolar yaratır. İşte dediğiniz gibi; Rönesans Rezidans haberinin bir kısmını webciler yapıyor. Başka biri ise gidiyor metne katkı sağlıyor. Biri haritalı kısmını yapıyor. Mbox entegre ediyor. İşin görselleştirme tarafını ise başka biri yapıyor. Hikâyeyi bir gazeteci toparlıyor, kürasyonu yapılıyor, nerede nasıl yerleştirileceğine bakılıyor. Bu bir ekip işi. Ama Türkiye’de stüdyo dinamiğinden beslenen gazete yapısı az. Bizde haber odası mimarisi baskın. Hemen hepsine gidip bakın. Hep son dakika bazlı. Bir şekilde ajanslardan alınan metinlere takla attırılarak, haber olarak girilen metinler dolaşımda. Bu yüzden Türkiye şartlarında stüdyo ortamlarının yaşaması zor. Ben bu kurumlarda da çalıştım. Stüdyo taraflarında da çalıştım. Türkiye’de de girişimler yapıldı bununla alâkalı. Ama burada bu işin tabiatından kaynaklanan zorluklar var. Bir kere Türkiye’deki haber odalarında son dakika haber baskısı çok yüksek. Bunun dayandığı programatik reklam gelirleri var, farklı gelirler var. İstihdam genelde buraya kanalize ediliyor.

Bu alanda gerçekten yavaşlayalım, derinleşelim, yavaş gazetecilik mimarisiyle hareket eden bir stüdyo düzeni oturtalım demeniz için bir kere güçlü figürlerle çalışmanız lazım. Bu koşullarda ya teknik altyapı bu şekilde haber üretmeye uygun olmuyor ya da CMS buna uygun olmuyor. Şu anda nicel olarak büyüyen fakat insanlara katma değer sağlamayan bir haber odası mimarisi var. Bunu kabul etmek lazım. Bir kere en başta kurumların yayın sistemlerini değiştirmesi lazım. Son dakika haber baskısının azalması gerekiyor. Editörlerin farklı yerlere kanalize edilmesi lazım. Bu tarz sorunlar var. Bir şeylerin değişmesi için Scrolli gibi daha küçük, butik oyuncuların bir şeyler yapması gerekiyor. Bu dönüşümün tepeden başlaması lazım, Amerika’daki gibi. Bunun için de para yakmanız lazım. 

Yapılan işlere baktığınızda 50’lerin 60’ların 70’lerin gazeteciliğini görüyorsunuz. Daha özenli işler, dergicilikten beslenen işler, hikâyeniz, mizanpajınız…  Dediğimiz şey 1950’lerden başlayan bir gazetecilik kültürü. Çok yeni bir teknik değil. Yani evet, başkalaştı. Daha güçlü. Dijital hikâyecilik gibi tekniklere evrildi. Ama bunlar 2010 sonrası ortaya çıkmış teknikler değil. Bir ihtiyacın sonucunda doğan işler. Amerika’da haberle tüketicinin kurduğu ilişkiyi sağlamlaştıran bir model. Bu araçlardan bir tanesi de long-form. Scrolli de öyle. Ama yapılan şey yine gazetecilik.

M.B.A: Özellikle Amerika’da son zamanlarda haber ajanslarının aynı zamanda medya ajanslarına döndüğünü, sponsorlu işler yapıldığını, işbirliği barındıran içerikler ürettiklerini görüyoruz. Scrolli de ScrolliCollab markasıyla sanırım böyle bir noktada. Bugün haber ajansları neden medya ajanslarına dönüşmeye başlıyor? 

I.F: Biz ScrolliCollab’i aslında markalı içerik stüdyosu olarak

tasarladık. Yani bir yandan haber faaliyetlerine ya da dosya faaliyetlerine devam eden bir Scrolli var. Diğer yandan tamamen işin reklam ve medya tarafıyla alâkalı çalışan ScrolliCollab var. Bizimle çalışan bazı markalara Instagram hizmeti veriyor. Kreatif çözümler sağlıyor. Belirli markalara Bluesky’da yayınlanacak içerikler üretiyor. Bazı yerlerde daha büyük projelere içerik pazarlaması yapıyor. Bunu yapmamızın nedeni çok basit. Bize düzenli olarak gelir sağlıyor. Odak bir kitleyle daha uzun süreli bir ilişki kurmaya çalışıyoruz. Bizim gücümüz hikâye anlatma gücü.

Mesela native reklam, Sözcü ve Hürriyet Gazetesi’nde doğdu. Biz bunun biraz daha butik versiyonunu yapıyoruz. Şu anda yapmak zorundayız. Çünkü ajans geliri olmadan bu tarz girişimlerin -eğer teknoloji üretmiyorsa- ilk senesinden sürdürülebilir gelir modeli oluşturması çok zor. Teknoloji üretmenin çok iyi bir gelir modeli olduğunu düşünüyorum. New York Times mesela kendi ürünlerini tasarlıyor. Araştırma ve geliştirme ekibi sürekli olarak ürün geliştiriyor. Bunların pazar değeri çok daha büyük. Çünkü teknoloji üretenler aynı zamanda teknolojiyi kontrol ediyor. Medya ve gazetecilik havuzunda şu an kapatılması gereken çok ciddi teknolojik boşluklar var. Mesela bizim ürünümüz Alara AI’ın “news aggregator” tarafı haberleri toplayıp nötralize ederek yayın yapıyor. Basit bir matematiği var. Ama bunu sadece bir teknoloji üreticisi üretebilir.

M.B.A: Bahsettiğiniz ürününüz Alara AI nedir? Ne işe yarıyor?

 I.F: Alara AI bir dijital yapay zekâ personası. Adını eski Türkçe’de “güneşin doğuşu” anlamına gelen alaradan alıyor. Gün doğumunda haberleri veren bir model gibi olsun istedik. Farklı araçları birleştirdiğimiz bir yapay zekâ senaryosu diyebiliriz. Haberleri alan, toplayan, özetleyen, haberlerin doğruluğuna, zaman ölçüsüne bakan, farklı yapılarla birlikte hangi kaynak neyi söylüyor, doğru mu değil mi kontrol eden bir yapay zekâ çalışma mantığı aslında. Biz bunu ayrıca mail bültenine uyarladık. Kendine özel bir bülteni var. 29 Ocak’ta da “Scrolli Plus” abonelerine özel olarak denemeye açacağız. Kullanıma açacağımız modelde son dakika gündem akışı sistemi yarattık. Özetle Alara AI için genel olarak yapay zekâ destekli haber oluşturma, haber özetleme, haber kürasyon aracı diyebiliriz.

M.B.A: Şu an Alara AI üretim sürecinde destekleyici bir araç olarak mı kullanılıyor yoksa gerçekten kendi başına haber üreten, haberlerin kürasyonunu yapan, otonom bir şekilde haber üretebilen bir yapay zekâ mı?

I.F: Geldiğimiz noktada Alara AI sayısız kaynaktan haber çekip tek başına bütün haberleri neredeyse hiç hata olmayacak bir seviyede hazırlayıp yayımlayabiliyor. Hatta sosyal medya postunu bile atabiliyor. Aynı zamanda podcast oluşturuyor. Haberlerin transkriptinden bağımsız, derinlemesine sesli podcastler. Ama biz Alara’ya bir eşik koyduk. Çünkü iş gazetecilik işi. Yayın kararında ya da yayının kendisinde sorunların olmaması için önlem olarak. Ya da Alara’nın yaptığı haberleri ifşalıyoruz. “Bu haber yapay zekâ tarafından oluşturulmuştur” diyerek.

 

M.B.A: Peki Alara AI sadece hızlı tüketim haberler mi üretiyor yoksa gerçekten derinlemesine haber yapabiliyor mu? Alara AI’dan Suriye’de ne oluyor, küresel ısınma gibi haberler görebilir miyiz şu anda?

I.F: Dosya konusu olan long-form haber yapmak için ne gerekiyor? Mesela bir gazeteci gidiyor, farklı kaynaklardan verilere bakıyor, derleme ve bağlam kurma işini yapıyor. Hepsini yapabiliyor. Yani bir ara başlık çıkarıyor haberi vermek, habere uzantı yaratmak için. İşte geçmişte ne olmuştu, içeriğin başında süreci anlatıyor, demeçleri tarıyor, ara başlıklar üretiyor. Bizim belirlediğimiz sınırlara uygun hareket ediyor. Diyoruz ki sen sadece olayı ver. Biraz derinlemesine arkaplan bilgisi ver ama çok açma. Alara AI’a direkt şöyle de diyebilirsiniz: Bana şu konuyla alâkalı long-form niteliğinde bir dosya yap. Ardından yapılan eklemelerle scrollytelling formatında yayımlayabilirsiniz. Tabii şu anda bizim için yapay zekâ modeli merkez ürün değil. Bizim merkez ürünümüz long-from scrollytelling. İşi gerçekten insan odaklı hikâyelerde tutmak. Alara AI’ı bize abone olursanız istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Bir ürün de sağlıyoruz, sadece içerik sunmuyoruz dememizin sebebi bu aslında.

M.B.A: Farklı haber ajanslarının, farklı gazetelerin, farklı içeriklerin en nihayetinde siyasi bir tutumu, politik bir bakışı ya da ideolojik bir çizgisi oluyor. Peki bu ideolojik dili nasıl sıfırlayabiliyor? Scrolli’nin ideolojik bir çizgisi varsa bunu nasıl toparlayıp düzenleyebiliyor?  

I.F: Bu bizim çok kafa yorduğumuz bir konu oldu. Bu arada yani AI’ın çalışma mantığını regresyon temelli oluşturmak çok ciddi bir pazar. Bir son dakika haberini düşünün, on beş kişinin haber odasında yaptığı bir şeyi bir yapay zekâ yapıyor. 

Şu an istesek dolaşıma günde beş yüz haber sokabiliriz. Ama dediğim gibi bizim merkez ürünümüz bu değil. Mesela politik bir haber, Gazze konusu. Tüm taraflarıyla alıp, konunun nötralize edilmesi ve gerçekten işin insanlık tarafında kalması “logic” kurmaktan daha zor. Çünkü New York Times’a göre ya da Washington Post’a göre İsrail’in yaptığı bir operasyon olabiliyor. Politik bir taraftan çok daha farklı bir dille hem doğru bilgi vermek hem insanlıktan yana bir taraf tutmak yapay zekâ için çok zor. Mesela orada biz çok sağlam bir altyapı geliştirdik. Scrolli’nin yayın diline ve yayın merkezine uygun bir yerdi. Ama mesela daha kolay konular da var. Bunlardan çok daha politik dil de kullanan, politik angajmanı yüksek olan gazetelerden aldığı haberleri tek taraftan değil onun tam zıttı taraftan da alıyor ve genel yapıda nötralize ediyor. Mesela altmış haberi topluyor, hepsini kullanarak nötralize edilmiş bir dil oluşturuyor. Yani alınan şeyleri komple derleyip özetleme işini insanın yaptığından çok daha iyi yaptığını söyleyebilirim. Daha iyi bir kürasyon oluşturarak, haberi daha rahat bir şekilde okutuyor.

Aynı zamanda işi emek maliyetinden bağımsız yapmış oluyorsunuz. Yani bana soracak olursanız “logic” tarafını yapmak mı daha zor, altyapı tarafını oluşturmak mı? Evet, ikisi de gerçekten zor ama altyapısı çok daha zor. Yani iyi bir gazetecilik mimarına bırakmak lazım. Burada etik, algoritma gibi kavramlar devreye giriyor. Türkiye’de bizim örnek alabileceğimiz çok yapı görmedim. Hatta biz yapay zekâ ürün yönergesi yapan ilk platformlardan birisiyiz. O yönerge doğrultusunda hareket ediyoruz. Onu da oluştururken ilhamı genelde Avrupa’daki merkez medyalardan alıyoruz.

M.B.A: Yönergenizin vizyon kısmında yanılmıyorsam kişiselleştirilmiş haber de vardı. Alara AI’ya “bu konuyla ilgili bana bir haber üret, bu konuyla ilgili bana bir anlatı yarat” diyebilecek miyim? 

I.F: Evet diyebileceksiniz. O da Nisan ayı gibi gelecek. Bu yayımlandıktan sonra 2025’in Nisan ayına kadar böyle bir deneme periyoduna gireceğiz. Bir yandan siz abone olarak girdiğinizde daha önce beğendiğiniz, seçtiğiniz haberleri size getiren, zamanla kişiselleşen bir haber akışı algoritması olacak.

M.B.A: Peki spesifik olarak talebime özel haber alabilecek miyim?

I.F: Mesela girdin, “Asgari ücret ne kadar oldu?” diye sordun. Alara AI gündem analizi yapıp sana geri dönecek, senin için haber yaratacak. Amaç olarak buna yakın bir yapı diyebilirim. Arama motoru mantığını orada göreceğiz. Yani soruya göre sistemi kontrol edip bilgi veren bu yapıda sana özel gündem akışın olacak. Diyeceksiniz ki globaldeki vizyonu yakalayan bir iş mi? Vizyon olarak aynı doğrultuda. Türkiye’deki büyük yapıların daha büyük işler ortaya koyması lazım. Umarım yaparlar. Platformda yapay zekânın ürettiği bir haber yayımlanacak olsa bile editörler onu kontrol edecek.

M.B.A: Kişiye özel haber talep ettiğim zaman, etik olarak haberin doğruluğunu teyit edebilecek herhangi bir organ, bir araç olacak mı?  

I.F: Data doğruluğu var orada. Yani bizim kendi onayladığımız veri havuzundan çekecek bilgiyi. Biz oraya bir eşik bekçisi koyduk. Mesela yanlışlık ya da halüsinasyon içeren bir haberde yayımlamama kararını bir insana bırakıyoruz. Biz hiçbir zaman AI’yı serbest bırakmıyoruz. Şu an sistemdeki her şeyi direkt yayımlıyor. Ama biz bir insan da koyuyoruz başına. Mesela haberleri toplayıp yayın kararını bir eşik bekçisine soruyor gibi düşünülebilir. Biri bakıyor ve onaylıyor. Bunu yapmak zorunda değiliz aslında. Ama işin hem etik hem de sürdürülebilirlik boyutundan bakıldığında modelin büyümesini sağlayacak olanın bu olduğunu düşünüyorum.

M.B.A: Peki bir noktadan sonra gelir modelinin omurgasını Alara AI oluşturacak gibi bir hedef var mı? Hatta yanılmıyorsam “İnteraktif habercilik yapan platformlara ScrolliCollab üzerinden finansal destek sağlayacağız, yapay zekâyı haberciliğin temeline oturtacağız” gibi bir durum vardı. Attığınız adımların neresindesiniz? 

I.F: Ana ürünümüz hiçbir zaman Alara AI olmayacak. Yani ben gazetecilikte yapay zekâyı stratejik iş yönetimini daha sürdürülebilir kılan bir araç olarak görüyorum. Fakat Türkiye’deki gazetecilik anlayışı haber odası mimarisinden besleniyor. Peki mantığı nedir? Ajanslardan gelen metni haber formatında okuyucuya sunarak tık almak. Bunu yapay zekâ ile de yapabiliyorsun. “Gazetecilik için yapılması gereken esas iş bu mu?” sorusu ortaya çıkıyor. Bence değil. Çünkü biraz önce bahsettiğim etki teorilerine göre bu tarz haberler ancak kısa süreli olarak etki yaratabiliyor. Bence kürasyonu iyi, güçlü hikâyelerle daha büyük dosyalar oluşturmak esas ürün olmalı. O yüzden bizim de esas ürünümüz ismimizdeki gibi scrollable Long-form içerikler.

Selin Koramaz: Bugünün medya dünyasında bağımsız gazetecilik mümkün mü?

I.F: Bu soru “gazetecilik tarafsız olmalı mı?” sorusu gibi çok geniş bir soru. Yani “bağımsız gazetecilik mümkün mü?” neye göre olduğuna bağlı. Yani ben bağımsız gazeteciliği şöyle değerlendiriyorum. Mesela sen tek bir kişisin. Kendi yeteneklerini kullanarak bir proje oluşturdun. Bir gelir modeli yarattın. Sponsorlu işler yaptın. Kimseye bağlı değilsin. Bence bu iyi bir model. Bir iş modeli oluşturabiliyorsun kendi üzerinden. Bence bağımsız gazetecilik böyle mümkün. Gazeteci kendi yetenek yapısının genişliğiyle kendi iş hacmini ölçekleyebiliyor mu? Üretkenliğini artırabiliyor mu? Bunları yapabiliyorsanız, bence bağımsız gazetecilik mümkün. 

Kurumlar üzerinden bakacak olursak değil zaten. Medya endüstrileri ya belirli gruplara ya da siyasi örgütlere bağlı. Reklam pastası da büyük değil. Bu arada siyaset açısından, iktidar ve muhalefet hepsi için konuşuyorum. Herkesin aslında arka bahçesi olan bir habercilik sektörü var. Bağımsız değil kurumsal tarafta. Ama kurumlar bağımsız olmadıktan sonra bir şeylerin değişmesi zor. Yani bireylerin bağımsızlığı bence birçok şeyi çözemez.

Eren Kurt: Scrolli’nin buradaki duruşu ne? Yani tarafsızlığını koruyacak mı ya da bir noktadan sonra taraf olmaya başlayacak mı? Siz bu gidişatta nasıl bir pozisyonda yer alacaksınız?

I.F: Yani açıkçası bu işe girerken Scrolli’yi kurarken aklıma biz ne tarafta olacağız gibi bir soru gelmedi. Benim gazetecilikle ilgili ilk içgörüm, insanların hayatlarına dokunup, “Ya evet, gazetecilikte böyle bir alternatif varmış” dedirtebiliyor olmak. Güçlü bir iş yapıp insanların hayatına dokunmak benim temel içgörüm oldu. Biraz önce konuştuğumuz Financial Times’ın yayımladığı deprem hikâyesini Türkiye’de biz yapmalıyız aslında. Gerçekten sosyal etkisi yüksek, sizin gibi düşünen insanlara dokunmak. Sizin gibi insanlar mecrayı sahipleniyor, belli ölçeklerde gelir de elde edebiliyorsunuz. Benim temel amacım buydu. Ama böyle ideolojik bir taraftan baktığımızda Scrolli, çağdaş toplum düşüncesine uygun bir noktada diyebilirim. Cumhuriyetin kurucu ilkeleriyle örtüşüyor. Ama her görüşten dosya alıyoruz. Sosyalist bir kişi gelip Kuzey Kore dosyası da yazabilir. Liberal görüşte olan biri de bir iş yapabiliyor. Burada önemli olan şey, ezber bilgi mi veriyor, derinlikli bilgi mi veriyor, gerçekten güçlü bir dosya mı yapıyor olduğu. 

Umut Yiğit: Bu dosya konusu meselesine biz de çok önem veriyoruz. Siz bu dosya konusu mantığını nasıl bir yerden alıyorsunuz? Nasıl bir yapı ya da işleyiş oluşturuyorsunuz?

I.F: Scrolli’deki dosya mantığı şu şekilde; bir iç ekip kararıyla oluşturulan dosyalar oluyor, bir de dış paydaşlardan gelen dosyalar oluyor. Sırf trend olması için değil de gerçekten derinlik sağlayacak dosya bence daha kalıcı. Yazalım kalsın gibi şeyler. Yani ben bugün beş sene önce yayımlanmış, güzel hazırlanmış bir kripto dosyası okuyorum. Beni halâ besleyebiliyor. Ama tabii ki trendlerden de besleniyoruz. Mesela dün Güney Kore ile alakalı bir şey oldu. Benim elim trendlere gitti. “Squid Game Gibi Ülke” başlığıyla, Güney Kore’yi anlatan siyasi gündemle, güncel trendi de yakalayan bir konu yapalım diye düşünüyoruz.

M.B.A: Sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ederiz. Hem yapay zekâ hem de habercilik adına bilgilendirici bir söyleşi oldu.

I.F: Ben teşekkür ederim.

 

 

 

E-Bülten Kaydı

Gelişmelerden haberdar olun.

Yorum Yazın