Yaratıcılığın Yeni Doğası: Sanat ve Yapay Zekânın Buluşması
Aylin Delioğlu, Nazar Özkan
Fotoğraf ve yönetmenlik gibi birçok alanda çalışmalar yapan Görkem Tekdal, yarattığı tablolarla izleyiciyi benzersiz bir yolculuğa çıkarıyor. Sanatı ve yapay zekâyı bir araya getiren sanatçı, yarattığı tablolarla toplumsal konulara değiniyor. Sanatçı Görkem Tekdal, yapay zekâ ile oluşturduğu hareketli tabloları anlattı.
Aylin Delioğlu: Bize kendinizi tanıtır mısınız? Kariyerinizden, uzman olduğunuz diğer alanlardan ve bu alanlarda aldığınız ödüllerden bahsedebilir misiniz?
Görkem Tekdal: Benim kariyerimin başlangıcı, 2008 yılında Anadolu Üniversitesi’nde kimya okurken fotoğrafçılığı merak etmemle başladı. Henüz Photoshop’un kullanılmadığı dönemlerde ben değişik fotoğraflar çekip kendimi klonluyordum, daha bunların bu böyleymiş dendiği zamanlarda klipler çekiyordum. Anadolu Üniversitesi’nde bir radyo ağı var, orası beni söyleşiye çağırdı. “Eskişehir’de böyle bir fotoğrafçı var, gördünüz mü?” gibi bir tepki oldu. Böyle olunca ben bu meseleyi biraz daha ciddiye almaya başladım ve sonra Ayvansaray’da fotoğrafçılık okumaya başladım. Fotoğrafçılık okurken sürekli yönetmenlik ve demo videolar yapıyordum. Okuduğum dönemde İstanbul Fashion Week’te, Deniz Kapro’nun koleksiyonu için Didem Soydan ile çekim yapmıştık. Ben o dönemde sürekli bir şeyler yapıyordum. Eskişehir’e gelmeden önce çeşitli klipler çektim ve profesyonel kariyerim başlamış oldu. Bu süreç 2011 sonuna tekabül ediyor ve 13 sene oldu. Daha sonra Los Angeles’a gittim ve orada yönetmenlik okudum. 3 sene okuduktan sonra geri döndüm. O dönem bir karar vermem gerekiyordu. Los Angeles’ta, Hollywood’un iş dünyasına girip orada devam edebilir ve uzun bir kariyer başlatabilirdim. Hollywood’da çalışmaya başlama fikri içimdeki sanat duygusunun rahat etmemesine neden oldu. Çünkü orası büyük bir sektör ve tamamen kuralına göre oynamanız gerekiyor. Bu yüzden Türkiye’ye dönmeye ve burada çalışmaya karar verdim ama aynı zamanda yurt dışına da işler yapma hedefim vardı. Yurt dışından döndüğüm dönem pandemi olunca yurt dışına iş yapmak biraz sekteye uğradı ama burada bir sergi yaptık. Yaptığımız bu sergiye dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar geldi ve olumlu tepkiler aldık. İnsanlar daha önce böyle bir sergi görmediklerini belirttiler ve daha sonra ne yapacağımı sordular. Döndüğümde yapmak istediklerimi bu sergiyle gerçekleştirmiş oldum. Yurt dışından döndükten sonra üç film çektim, hepsinden de ödül aldım ve şu anda yurt dışına da çeşitli işler yapıyorum.
Nazar Özkan: Peki kariyerinizde ön plana çıkan, şimdiye kadar yaptığınız ve sizi en çok heyecanlandıran, gururlandıran projelerden bahseder misiniz?
G.T: Sanırım en bilinen projem olan Günah Benim’i söyleyebilirim. Ayrıca Didem Soydan ile yaptığımız fotoğraf çekimi de var tabii. Bu sergiye baktığınızda da yapay zekâyı tablolarda bir fotoğraf olarak kullanıyorum. İçeride olan görseller hareketleniyor ve videoya dönüşüyor. Aslında işin içinde yönetmenlik var. Kariyerim noktasında da hem fotoğrafçılık hem yönetmenlik var. Günah Benim’den sonra Rocco adında bir klipim var. Onu Hollywood’da çektim ve onunla çok fazla ödül aldık. Bu, tarz olarak çok hoşuma giden bir iş oldu. Daha sayabileceğim birçok güzel iş oldu ama bunları söyleyebilirim. En sonda ise tabii şu an en üst noktada olan Experiential Manifesto sergisi var.
“Kariyerim boyunca kafamdaki düşünceleri yaratmak ve yeni bir dünya oluşturmak istedim.”
N.Ö: Ödüller aldık dediniz, bu ödülleri tek başınıza mı aldınız?
G.T: Bütün hepsini tek başıma aldım. Sanatçı tek başına çalışır ve kapanır. Resim yapacaksa resmini yapar, müzik yapacaksa yine tek başına yapar. Ben de hep böyle çalıştım. Bu sayede kliplerimi çekerken farklı noktalara, uç kısımlara gidebildim ve deneyimsel işler yaratabildim. Ekip ile birlikte olduğunda her şeyi istediğin gibi yapamıyorsun, daha planlı olman gerekiyor. Bu yüzden buradaki kariyerim boyunca klip yönetmenlerinden hep bu şekilde ayrıldım. Kendi kafamdaki düşünceleri tek başıma yaratmak, yeni bir dünya oluşturmak istedim.
N.Ö: Yani hâlâ tek başınasınız.
G.T: Evet, böylelikle kendi çalışma ortamıma uygun bir alan yarattım ve kendime uygun bir yol açmış oldum. Tabii yurt dışına adım atmam ve burada adından daha fazla söz ettiren bir sergi yapmam gerekiyor. Bende olmuşluk hissi tam olarak yok ve bence bir sanatçıda bunun olmaması gerekiyor. Yurt dışından gelen insanların cümleleri gurur vericiydi ama bu şekilde devam etmem gerekiyor. Kısaca üretim sancıları içerisindeyim ve devam etmem gerektiğini bildiğim bir noktadayım. Her zaman yeni şeyler öğrenmem ve üretmem gerekiyor.
N.Ö: Serginizin içeriği ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Hareketsiz tabloları hareketli hale getirme fikri aklınıza nereden geldi, ilham kaynağınız var mı?
G.T: Ben yapay zekâyla bir süredir uğraşıyorum ama 2023 yılından itibaren fotoğraf kalitesine daha yakın şeyler üretebilir hâle geldim. Kendime, ben bunu çok iyi yapıyorum ama bunu yurt dışında da yapanlar var diyordum. İlham aldığım birisi var mı sorusuna gelirsem ise, kimse yok. Instagram’da bazı sayfalarda bunları yapanları görüyorum ama kendime bu değil diyorum.
Kısaca daha farklı bir şey yaratmak istedim. Ben önce bir kitap yazmaya başladım ve ölüm, aşk, para, din gibi konular hakkındaki bütün fikirlerimi yazdım. Bu yazdıklarımın ne olacağı hakkında bir fikrim yoktu sadece bunları bir araya getirmek istiyordum. Daha sonra bu yazdıklarımla yapay zekâyı birleştirmeye karar verdim. Kendime, bu yazdığım fikirleri yapay zekâda işleyeyim ve görülmemiş bir iş olsun, izlensin dedim. Çünkü bir sanat galerisine gidildiğinde insanlar tabloya bakıyor, uzun uzun alt metni okuyor, hatta bazen okumuyor ve hiçbir şey anlamıyor. Bu yüzden yazıları okuma gerekliliğinden hoşlanmıyordum ve bunu nasıl kaldırabileceğimi düşündüm. Sonra aklıma bu yazıların kendi başına hareketlenmesi fikri geldi. Bu konuyu annem ve arkadaşlarımla paylaştım ve yapabilir miyim diye konuşmaya başladım çünkü ortada bir fikir var. Bu fikri hayata geçirebilecek bir teknoloji var mı diye düşünmeye başladım ve bir ürün yaratmış oldum.
N.Ö: Bu sanırım biraz tembellikten çıkmış gibi. İnsanlar kendini yormasın diye üretilmiş.
G.T: Ben çok öyle olduğunu düşünmüyorum. Mesela ben bir galeride, konu ile ilgili 15 dakikalık bir videoyu ayakta izlerim. Çünkü görsel sanatlarda neden okumamız gerektiği düşüncesindeyim, tamamen görsel olmalı. Ayrıca çok fazla yazı olunca hiçbirini görmüyorum. O yüzden ben yorumlamayı kendim yapmıyorum ve bu fırsatı izleyiciye veriyorum.
A.D: Peki tasarımlarınızda insanların sizi tanıyıp, algılayabileceği izler bırakmayı tercih ediyor musunuz? Yani estetik kaygınız ya da belli bir stiliniz var mı?
G.T: Genellikle fotoğraf veya klip çekerken izleyiciyi şaşırtmaya yönelik işler yapıyorum. Çünkü görsel bir iş yapıyoruz ve bir şeylerin vurucu olması lazım. Bu yüzden stil, renk olarak her yere giderim ve bir sınırım yok. Önemli olan fikrin beni heyecanlandırması ve daha önce yapılmamış olması. Görsel olarak bir şey yaptığımda, mesela aşkı anlatacağım ama bunu direkt aşk hikâyesi üzerinden yapmam. Bu aşk hikâyesini direkt anlatmak yerine, kafamda olan alt metinlere göre görsel koymaya çalışırım. Bu görsellerinse vurucu ve yaratıcı olmasına dikkat ederim. Stil olarak çok renk skalam yok veya şu an bu görsel üzerinde çalışıyorum gibi bir durumum da yok. Her gördüğüm veya her aklıma gelen şey üstünde alışabilirim, sadece vurucu olması lazım. Sadece, konuları seçerken herkesin ortak şaşırdığı konular olmasına dikkat ediyorum. Bu serginin ana teması da buydu. Hepimizin aşina olduğu konulardan bahsettim.
A.D: İzleyicilerin eserlerinizle etkileşime geçmesini nasıl sağlıyorsunuz?
G.T: Aslında süreç bir kişinin sergiye girdikten sonra telefonuyla tabloları hareketlendirmesiyle başlıyor. Kişinin çok bildiği bir yerden samimi duygular geçiyor. Kameranı tutuyorsun ve eser hareketleniyor. Bu sergiyi gezdikten sonra tekrar gelenler oldu ve bundan bahsettiler. Bu farklı bir kapı açtı çünkü eser ve izleyici arasında bir iletişim oldu. Burada en hoşuma giden de bu sergiden sonra insanların başka sergilerde, acaba bu eserlerde hareket ediyor mu diye düşünmeleri, bu hissiyatın verilmesi. Bu etkileşimle tanımadığım insanlarda belli duyguları hissettirmeyi başardım. Bazen hiç yapılmamış bir ürün olur ama izleyiciye geçmez, bu yüzden izleyiciye geçmesi çok önemliydi. Bunların dışında genel olarak hep aynı şeyi arzuluyorum. Herkesin etkileşim tarzı farklı olabiliyor. Bazı kişiler rahatsız etmek üzerine bir etkileşim kurar ama ben şaşırtmayı tercih ediyorum.
N.Ö: Kısaca temel hedefinizin şaşırtma olduğunu, insanları da bu hissiyata çekmek istediğinizi söyleyebilir miyiz?
G.T: Evet, insanlarda daha önce böyle bir şey görmedim hissiyatının olması gerektiğini düşünüyorum. Bir galeriye gidip, bu benim derdim değil denmesinden ziyade, benim derdimin başkasının da umurunda olması gerektiği düşüncesindeyim. Böyle bir sanat içerisindeyseniz ve birçok insanı etkileyebilecek bir potansiyeliniz varsa bu durumu insanları etkilemek için kullanırım.
A.D: Peki size gelen geribildirimleri toplama süreciniz nasıl? Sizin sanatınızı takip eden, sizi beğenen insanlarla iletişim kuruyor musunuz?
G.T: Olabildiğince sergide olmaya çalıştım. Normalde biz sanatçılar sahnede çok görünmüyoruz ve bunun farkındayım. Benim için bu bir tercihti, ilk başta gizli olabilirsin ama ben o etkileşimi beraber yaşamak istedim çünkü buna ihtiyacım vardı. Sahne sanatı yapmıyoruz ama bir şekilde alkış alıyoruz. Sanatçıların bazılarında gizli yapma, etkilemeye çalışma var. Benim anlamadığım, topluma neden gizliyorsun? Ben bu yüzden gizlemeyi tercih etmedim, insanlarla iletişim kurdum. Genel olarak bunu yapıyorum diyemem çünkü daha önce yaptığım işlerde bir iletişim söz konusu değil. Fotoğraf veya bir klip yayımlıyorum ve bu herkesin dilinde olan bir şey. Ödüller alıyorum ama bir iletişim söz konusu olmadığını görüyorsunuz. Şarkı söylüyor, klip izliyorsunuz ama bir iletişim yok. Bu sergide ilk defa bir iletişimim oldu ve orada kendime iletişimimin nasıl olması gerektiğini sordum ve bu şekilde bir iletişim tercih ettim. Çok memnunum, iyi ki yapmışım. Zaten sergi için aylarca yalnız çalıştıktan sonra izleyiciyle iletişimde olmak ve yorumları almak güzel oldu.
“Bazen hiç yapılmamış bir ürün izleyiciye geçmez, bu yüzden yaptıklarımın izleyiciye geçmesi çok önemliydi.”
A.D: Sanatınızla toplumsal olarak iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
G.T: O kadar çok mesaj vardı ki bunlar kitap olmaya doğru gidiyordu. Bir kitap alırsınız ve konusu bellidir ama benimkinin içinde farklı konular vardı. Bu konuları ve düşünceleri başkalarına iletmek istiyordum. Sergide 13 tablo vardı ve bu 13 konuyu tam olarak ilettiğimi düşünüyorum. Sergi tarım, kadın hakları, aşk, din, sanat, Bitcoin gibi konulardan oluşuyor ve bunların hepsi ayrı ayrı tablolar. Bitcoin yapma sebebim ise yeni paranın bu olacağını düşünmemden kaynaklıydı. Amerikan kâbusu diye bir tablo var ve bu Amerikan rüyasını anlatıyor. Ergenlikle ilgili bir tablo var ve bu ergen birinin evini yaktığını gösteriyor. Tabloda daha sonra ergen kişinin isyanını, ebeveynlerin üzüntüsünü görüyoruz. Ben de ergenlik dönemimde belli şeyler yaşadığımı hatırlıyorum ve onun da üzüldüğünü hissedebiliyorum. Yani benden bir parça var gibi ama aşağı yukarı herkesin ergenliği bu şekilde geçmiştir. Bu konuların dışında salgın, anne-çocuk ve doğa-insan ilişkisi gibi konular var. Öznelden genele, genelde öznele bir yaklaşımım var. İkisini bir arada yapmaya çalışıyorum.
A.D: Bu sizin sanat ve topluma ilişkin bakış açınızı gösteriyor. Çalışmalarınızla toplumsal veya kültürel bir mesaj iletmeyi amaçladığınız belirli bir hedef kitleniz var mı?
G.T: Niş bir kitleye veya belirli bir topluluğa oynamayı düşünmüyorum. Yaşantı olarak baktığımda her yere girerim ve her yerde her insanla beraber otururum. Yaşamda bir ayrımım olmadığı için sanatta özellikle şu kitleye mesaj vereceğim veya kendime çekeceğim gibi bir düşüncem yok.
A.D: Kullandığınız teknoloji sayesinde kitleler tek bir sanat eserine bağlı kalmıyor. Peki, kullandığınız teknoloji ve teknik araçlar nelerdir? Bunlar herkesin ulaşabileceği programlar mı yoksa sizi farklı kılan bir uygulama var mı?
G.T: Daha önce fotoğraf ve video yaptığım için tüm video ve fotoğraf araçlarını kullanabiliyorum, öyle bir avantajım var. Ayrıca yapay zekâ ile ilgili uygulamaları kullanabiliyorum. Aslında her şey yaratıcılık ve hayal gücüne bağlı, yaratıcı olmak ise ana etken. Photoshop dahi kullanmayan biri için bu çok zor olabilir, bu yüzden emek önemli.
N.Ö: Tüm bu tabloları ne kadar süre içerisinde çıkarttınız?
G.T: 8 ya da 9 ay. Herkes daha uzun sürdüğünü düşünüyor ve bu hoşuma gidiyor. Sabah akşam sürekli bilgisayar başındaydım ve sürekli çalışıyordum. Kendi kafamdakileri yaratmam için bir süre gerekiyordu ve bunu hızlı yapmam gerekliydi. Bu yüzden kendimi tamamen kapattım ve böyle bir süreç geçirdim. Şu an düşündüğümde karanlık bir olay yaşamışım gibi ve muhtemelen bunu bir daha yapmam ama o noktada gerekiyordu. Dediğim gibi 15 program kullanıyorum ve bunun yanında yapay zekâ araçları var. Bunları karışık şekillerde kullanıyorum. Hepsini öğrenip çok pratik yapmak lazım.
“Olabildiğince farklı düşünün ve farklı işler yapmak için uğraşın!”
A.D: Projelerinizi tanıtmak için nasıl bir halkla ilişkiler stratejisi izliyorsunuz? Geleneksel medyaya ve dijital mecralara başvuruyor musunuz ya da sergi mi yapmayı tercih ediyorsunuz?
G.T: Sergi yaptık ama sergiyi yaymak için bir şey yapmadık. Instagram’da paylaşım yaptık ama televizyon ya da PR kısmıyla çok ilgilenmedim. Reklam yapmamam gerektiğini hissettim çünkü bu benim işim değil. Tamamen Instagram’da paylaşım yaptığım için yayıldı, televizyonda olsa muhtemelen tıklım tıklım olurdu.
A.D: Hareketli tablolar ve dijital sanatın geleceği hakkında nasıl bir vizyonunuz, hedefleriniz var? Bu alandaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
G.T: Tabii bu alanda şimdilik bir gelişme yok, sadece benim yaptığım kadarıyla var. Yeni bir ürün çıkarsa da onun nasıl gelişeceğini kendime soruyorum. Fikir olarak bahsetmek istediğim daha çok konu var. Şu anda geliştirdiğim farklı çalışmalarım var. Kendimi hem konumsal hem teknik olarak geliştiriyorum.
A.D: Dergimiz için gençlere ve hedef kitlenize yönelik vermek istediğiniz kısa bir mesajınız, sizi sevenlerin beklediği bir sergi haberi var mı?
G.T: Keşke benim inisiyatifim olsa da söyleyebilsem ama büyük bir şey var. 2024 yılında büyük bir işle tekrar bir araya geleceğimizi düşünüyorum. Bireysel diyemem, farklı bir durum var. Onun dışında bireysel olarak New York’ta bir sergi yapmak istiyorum ve ona hazırlanıyorum. Ayrıca Avrupa’nın farklı ülkelerinde ve Dubai’de bir şeyler yapabilirim. Fakat Türkiye’de olacak olan büyük bir şey. Henüz olup olmayacağından emin olmadığım için hiçbir şey diyemiyorum.
N.Ö: Peki çalışmalara başladınız mı?
G.T: Sergi akşamında dahi yeni bir şeyler üzerinde çalıştım. Şu an kendime çay içmek gibi izinler verdim. Yani bu gelişen bir süreç ve ben o gelişimi deneyimlemek istiyorum. Onun için sürekli çalışıyorum.
A.D: Son olarak gençlere, öğrencilere verebileceğiniz tavsiyeler var mı?
G.T: Ben genel olarak yaratıcılığın hayranıyım, yaratıcılık görünce hoşuma gidiyor. O yüzden olabildiğince farklı düşünün, kendi alanınızda veya hangi alanda iş yapmak istiyorsanız o işi olabildiğince farklı yapmak için uğraşın. Yani bir tane normalini yapmak zorunda olduğunuzda yapın ama bir tane de farklı bir iş üretin.
E-Bülten Kaydı
Gelişmelerden haberdar olun.