Oğuz Alkan: Yola Çıkış Mottomuz, Sokağın Sesi Olmaktı

Yayın Tarihi: 26 Aralık 2023
Toplam Okunma: 203
Okuma süresi: 11 dakika

Sena Büyükyılmaz, Elif Kabakulak, Özge Karakaya, Rümeysa Doğu

Bavul; ‘’Hayat bir yolculuktur, yanınızda bulunsun.’’ sloganıyla okurlarına hitap eden, eğlenceli, bilgilendirici, hayatın içinden içerikleriyle edebiyat dünyasından önemli isimleri kadrosunda barındıran bir dergi. Derginin genel yayın yönetmeni Oğuz Alkan’la hem dergi hem de kendisi hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Oğuz Alkan’ı kısaca tanıyabilir miyiz?

İstanbul Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü son sınıf öğrencisiyim, yani ben de hâlâ öğrenciyim. Bursa’da doğdum, altı yıldır da İstanbul’da hayatımı sürdürüyorum. Bir yandan Bavul’un genel yayın yönetmenliğini yapıyorum, diğer yandan da Birgün Gazetesi’nde çeşitli içeriklere katkı sağlıyorum.

Bazen hobilerimiz hayatımıza dönüşür, hobi olarak başladığımız şeylere devam ederiz ve hobilerimiz işimiz olur. Sizin bu alana ilginiz nasıl başladı?

Ben çocukluktan beri okumaya ilgiliydim. Ufak tefek yazma girişimlerim de oldu ama başarılı olmadı. Sonrasında Bavul’la karşılaştım ve bir süre sonra Bavul’da editörlük yapmaya başladım. Biraz da denk geldi aslında çünkü ben doğrudan iletişim veya edebiyat alanında eğitim alan biri değilim. Yalnızca iletişim veya edebiyat öğrencileri editörlük yapabilir, dergilerde çalışabilir, gazeteci olabilir gibi şeylerin doğru olmadığını da görmüş oldum, en azından kendi deneyimlerim bana bunu gösterdi.

Editör olmak isteyen kişilerin bol bol okuyup, pratik yapmaları gerektiğini biliyoruz. Sizce bu alanda ilerlemek isteyenler kendilerini nasıl geliştirmeli, önerileriniz nelerdir?

Böyle konularda öneri vermek zor, bazı şeyler sizin düşündüğünüzden ya da planladığınızdan daha farklı bir şekilde gelişebiliyor. Popüler kültür, sanat, dergicilik, gazetecilik gibi alanlarda çok okumak her anlamda şart. Farklı kaynaklardan okumak şart. Yani sadece edebiyat okumakla veya sadece şiir okumakla iyi bir editör olmak mümkün değil. Çünkü geniş bir bakış açısına, geniş bir felsefi alana ihtiyacınız oluyor. Farklı alanlardan beslenmek, farklı kaynaklardan okumak, bakış açısını zengileştirebilecek okumalar yapmak fayda sağlıyor. Okuduklarımızın hayatımızla nasıl bir ilişkisi olduğunu, hayatımıza neler kattığını görebilmemiz ve bunları idrak edebilmemiz lazım.

Okuduklarımızı kutsamaktan ziyade gündelik hayatla ilişkisini anlamak çok önemli. Yazdığımız her şey aslında gündelik hayattan edindiğimiz bilgilerin işlenmiş halidir. Okurken, farklı kaynaklardan beslenirken bir yandan da gündelik hayatın canlı pınarını sürekli göz önünde bulundurmak gerekiyor. ‘’Bir editör olmak için ne yapılması gerekiyor?’’ sorusunun kesin ve keskin bir tanımı var mı bilemem çünkü editörlük, çok fazla şey üzerinde denge kurmayı ve doğru kararlar verebilmeyi gerektiriyor. Yazar değilsiniz, okurun karşısına doğrudan çıkmıyorsunuz. Bir yazar okurun karşısına çıkıyor ama siz yazarın okurla karşı karşıya gelmeden önce son düzenleyicisi oluyorsunuz. Yazar okur ilişkisini düzenleyen konumundasınız. Biraz hassas ve kritik bir denge. Öte taraftan metinle yazarın da arasına girmiş oluyorsunuz. Bu tür dengeleri iyi ayarlamak gerekiyor.

Hayatın her alanında zorluklarla karşılaşıyoruz. İnsanları yaşadığı zorluklar daha güçlü hale getiriyor. Sizin iş hayatında karşılaştığınız zorluklar neler oldu? Öğrencilere iş hayatıyla ilgili verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?

Yaptığım işte beni en zorlayan şey sürekli yeni bir fikir bulma zorunluluğu. Zaman zaman kendimi tekrar ettiğim hissine kapıldığımda hayli sancılı dönemler geçiriyor ve bu dönemlerde kendi ilgilerimi olabildiğince farklılaştırmaya çalışıyor, farklı alanlara yöneliyorum. Bir de derginin matbaaya gitmeden önceki son dakikaları da çok sancılı oluyor. Bu anlarda stresi iyi yönetebilmek gerekiyor.

Yola çıkış mottomuz, sokağın sesi olmaktı

Sokak ile edebiyatı harmanlayan bir dergi söyleyin deseler aklımıza ilk gelen dergi Bavul olur. Bavul dergisini bazen öğrencilerin sorunlarını dinlerken, bazen bir apartmanın kapıcı dairesinde, bazen de bir çöp kutusunun yakınında görüyoruz. Sokak ile edebiyatı buluşturan bu derginin ismi nereden geliyor?

Yola çıkış mottomuz sokağın dergisi ve sesi olmaktı, bunu da uzun süre iyi bir şekilde yaptığımızı söyleyebiliriz. Hiç tanımadığınız insanların hikâyelerini Bavul’da görebilirsiniz. O insanların varlığının tanınmasına yardım ediyor ve hayat bir yolculuktur diyerek bu insanlara yolculukta yanınızdayız demiş oluyoruz.

Samimi ve herkesin kendinden bir şeyler bulabildiği bir dergiyi yönetiyorsunuz. Bu samimiyetin arka planında ne var? Bavul’da iş akışı nasıl ilerliyor?

“Samimi” yorumunuz sevindirici. Ben bunu tüm popüler kültür, sanat dergileri için çok az söyleyebilirim. Bizim gibi dergilerin iyi yaptığı şeylerden bir tanesi de okur ile yayın, yazar, yayıncı arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmış olması. Bunda sosyal medyanın da etkisi var. Okur, temas edebildiği şeyle daha rahat iletişim kurabiliyor. Biz de yola çıkarken ‘’Hayat bir yolculuktur, yanınızda bulunsun.’’ fikri ve sokağın dergisi olma mottosuyla yola çıktık. Bu samimiyet bizim varoluş koşullarımızdan. Eklemem gerek; Bavul, 2015 yılının ekim ayında, Bergen kapağıyla ilk sayısını yayımladı. Öncesinde de uzun bir hazırlık süreci var. Bu sürecin arka planına bakarsak göreceğimiz şey o dönemin Türkiye’sidir. 2013 yılında Gezi’den sonra ‘’sokak’’ gerçek anlamda hayatın kalbi haline gelmişti ve uzunca bir süre böyle devam etmişti. Biz de o deneyimden çok şey öğrenmiş ve öğrendiklerimizi dergide hayata geçirmeye çabalamıştık.

Bavul Dergisi’nin kapağında her ay farklı kişileri ve alıntılarını görüyoruz. Derginin kapak içeriğini etkileyen unsurlar nelerdir?

Birkaç şey var. Örneğin yakın dönemde gündeme gelen şeyleri kapağa yansıtmaya çalışıyoruz ama buradan biraz farklılaşmaya çalıştığımızı söyleyebilirim. Türk edebiyatında yer edinmiş şair ve yazarları kapağımıza taşıdık. Son dönemde ise sanat dergilerinin çok üzerinde durmadığı ama sanatının, edebiyatının bilinmesinde fayda olabileceğini düşündüğümüz isimleri kapağımıza taşımaya çalışıyoruz. Bir konu, bir konsept üzerinden ilerliyoruz.

Örneğin savaş gündemi olduğunda kapağımıza Picasso’nun ‘’Guernica’’ tablosunu koyduk. Savaş karşıtı bir resim koyarak gündeme tepkimizi böyle gösteriyoruz.

Dergide yer alacak yazıları nasıl belirliyorsunuz?

İki türlü gerçekleşiyor. Birincisi, bizim yazar kadromuzun ne yazacakları önceden belirlenmiş oluyor. İkincisi, kapağımızda seçtiğimiz isim hakkında geniş bir dosya hazırlıyoruz. Yeri geldiğinde yakınlarından bazı konular hakkında bilgi alıyoruz, spot cümleler seçiyoruz. Bir de çizerlerimiz var, onların yaptığı çizimler de yazılara destek oluyor.

“Sosyal medyada çok takipçili olmanız ya da gönderilerinizin çok fazla etkileşim alması tirajlarınıza doğrudan yansıyan bir şey değil. Bu elbette şart değil, sosyal medyadan takip ettiği bir şeyi almak zorunda değil kimse. Her konuda olduğu gibi bu konuda da sosyal medyanın bazen yanıltıcı olabildiğini gözden kaçırmamak gerek.”

Dergilerde çok aktif bir süreç olduğunu biliyoruz. Yazılar nasıl toplanıyor, dağıtımcı nasıl çalışıyor, maliyet hesabı nasıl yapılıyor… Bunların hepsi çok önemli. Bir dergi nasıl ortaya çıkıyor?

Sürecin ilk aşaması belli başlı noktalara yoğunlaşmayı gerektiriyor. Kapakta neye ya da kime yer vereceğiz, bu konuyu nasıl bir bağlamda işleyeceğiz gibi sorular etrafında fikirleri ve önerileri ekipçe tartışıyoruz.

Bu süreç bazen tahmin ettiğimizden çok daha uzun sürebiliyor. Bana kalırsa işin en zor kısmı da bu fikir üretme aşaması. Kapağımızı ve dosyamızı nasıl oluşturacağımızı netleştirdikten sonra bu konuda iletişime geçmeyi planladığımız isimlerle konuşuyoruz ve onlardan yazılar, görüşler alıyoruz. Öte taraftan dergimizin yazar kadrosu da var. Onlar da her ay düzenli olarak yazıları bize iletiyorlar. İletişimde kalıyor ve yazdıkları hakkında fikir alışverişinde bulunuyoruz. Her ay yeni bir konuda hakkında yazı üretmek gerçekten zor, zaman gerektiren bir iş ancak tüm bu fikir alışverişleri bizleri daha üretken ve yaratıcı yapıyor. Tüm yazılar ve o yazılara yapılacak çizimleri toparladıktan sonra derginin mizanpajı kalıyor. Yazıların sıralaması, sayfalara yerleştirilmesi, görsel tercihleri, sayfa düzeni gibi işleri de grafiker arkadaşlarımızla gerçekleştiriyoruz.

Düşündüklerimizi somutlaştırmaya, görsel hale getirmeye uğraşıyoruz. Bu kısmı da halledince dergiyi matbaaya gönderiyoruz. Basıldıktan sonra da dağıtımcı aracılığıyla Türkiye’nin her yerine ulaştırılıyor. Biz de derginin nerelere gittiğini, hangi bölgelerde talebin yoğunlaştığını, hangi bölgelerde ilginin azaldığını dağıtımcının bize ilettiği raporlardan takip ederek analiz ediyoruz. Buna uygun olarak da hem dağıtım planlarımızı güncelliyoruz hem de eksik bıraktığımızı düşündüğümüz noktaları tamamlamaya çalışıyoruz. Elbette tüm bu sürecin çok ciddi bir maliyeti var. Çalışanların maaşları, baskı ve dağıtım maliyetleriyle diğer tüm giderler artık dergi yapmayı neredeyse imkânsız kılıyor. Bir derginin yapım maliyeti birkaç yıl öncesine oranla inanılmaz derecede arttı. Kâğıt fiyatları ve dağıtım maliyetleri bütün yayıncıların olduğu gibi bizim de karşılaştığımız en büyük zorluklardan birisi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen derginin fiyatını herkes için ulaşılabilir bir noktada tutmaya çalışıyoruz. Bu konuda tek güvencemiz de okurlarımız, onlara bir teşekkür borçluyuz.

Sosyal medya günümüzde daha geniş kitlelere ulaşmayı sağlıyor. Sizce sosyal medyanın okurlarla iletişim ve derginin tanıtımı için önemi nedir?

Okurla mesafemizi olabildiğince kaldırma isteğimizde sosyal medyanın büyük bir payı var. Okurlar dergiyle ilgili bütün fikir ve görüşlerini bizimle sosyal medya hesaplarından bir şekilde paylaşabiliyor, biz de bu sayede gerçekçi geri dönüşler almış oluyoruz. Ayrıca sosyal medya hiç bilmediğimiz insanların etki alanına girebilmemizi de sağlıyor. Bunlar elbette iyi yanları. Diğer taraftan, sosyal medyada çok takipçili olmanız ya da gönderilerinizin çok fazla etkileşim alması tirajlarınıza doğrudan yansıyan bir şey değil. Bu elbette şart değil, sosyal medyadan takip ettiği bir şeyi almak zorunda değil kimse. Her konuda olduğu gibi bu konuda da sosyal medyanın bazen yanıltıcı olabildiğini gözden kaçırmamak gerek.

2022’yi bitirdik. Bavul Dergisi 2022 hedefleri doğrultusunda başarılı bir yıl geçirdi diyebilir miyiz?

Böylesine zorlu bir süreçte bir şekilde ayakta durabilmeyi başarabildik. Ekibimize yeni yazarlar, yeni çizerler katıldı ve hep beraber ilerliyoruz. Bence fena bir yıl olmadı. Hayat bir yolculuktur ve biz de yürümeye devam ediyoruz.

 

 

 

Kategori: Medya, Söyleşi

E-Bülten Kaydı

Gelişmelerden haberdar olun.

Yorum Yazın