Can Uğur: Öğrenilir olan her şey bir disiplinle var edilip, çalışmayla ilerletilebilir

Yayın Tarihi: 2 Ağustos 2024
Toplam Okunma: 56
Okuma süresi: 19,4 dakika

Eren Kurt

Cumhuriyet Gazetesi Haber Müdürü Can Uğur haber odalarındaki görev paylaşımından günümüz gazetecilik ekosistemine sektöre girmek isteyenler için merak edilenleri yanıtladı.

Can Bey öncelikle merhaba. Bize “ben yazacağım, gazeteci olacağım.” Diye karar verdiğiniz süreçten başlamak isterim.

Tabii. İstanbul Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bitirdim. O dönem siyasetle ilgilendiğim için gazetecilik kavramına, yazma eylemine çok yabancı değildim. Sürekli okuyor ve yazıyordum. İdol olarak benimsediğim isimler de vardı. Uğur Mumcu, İlhan Selçuk bu isimlerin başında. Onların yazılarını okurken gazeteci olmaya çok mu uzağız diye düşünürdüm. Daha sonra Birgün gazetesi ile tanışma fırsatım oldu, gazete o zamanlar yeni kurulmuştu. Gazeteyi politik olarak da gazetecilik, habercilik anlamında da beğendiğim için sürekli okuyordum. Yazarlarıyla okulumuzda yapılan bir etkinlik sırasında tanışma fırsatı buldum ve beni gazeteye davet ettiler. Birgün gazetesinin kapısından ilk kez içeri girdiğimde o kadar etkilenmiştim ki bir daha oradan çıkamadım. Benim için gazetecilik bu şekilde başladı.

Ben işin zanaat kısmının çok önemli olduğunu düşünenlerdenim ve gazetecilik sadece motivasyonla yapılabilecek bir iş değil. Her alanda olduğu gibi büyük bir çalışma ve disiplin gerekiyor. Öğrenilir olan her şey bir disiplinle var edilip, çalışmayla ilerletilebilir. Motivasyonla her zaman olamaz, ülkenin hâli ve kişisel durumlarımız bunu etkileyebilir ama zaten motivasyon işin bence yüzde yirmilik kısmı. Sonuç olarak bu mesleğin hem kurumsal hem pratik bir tarafı var.

Gazetecilik alanında akademik anlamda genel olarak etik tartışmalar ve basın tarihi çalışmaları rağbet görüyor. Ancak gazeteciliğin hakikat, gerçek gibi kavramlar üzerinden felsefi bir anlatısı da var. Bu anlatı Türkiye’de politik durumla da oldukça iç içe. Bu anlamda dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

Gazeteciliğin teknik yönleri çok önemli. Mesela ben alaylı olduğum için haber yazım teknikleri konusunda çok ahkâm kesebilecek durumda değilim. Mesleğe ilk başladığımda ise hem okullu hem alaylı olmamam benim için bir handikaptı. Siyaset okumuş olmam içinde bulunduğum disipline farklı bir disiplinle bakmama olanak sağlıyor ve yararları oluyor. Etik kısım çok önemli ve etik dediğimiz şey ise ideolojik siyasetten bağımsız değil. Günlük hayatta yaptığımız en basit eylem bile politik bir durumun yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Siyaset bilimi okuduğum için bir haberde konunun arka planını ve etik tartışmayı görebiliyorum. Bunları fark edebildiğim için o habere bakışım değişiyor. Çünkü arka planı gördüğünüz için olayı yavan bir şekilde vermek yerine, olayın arkasındaki ideolojik yansımaları görebiliyorsunuz. Bu ise habere bakışınızı değiştiriyor. Mesela bir eylem yapılıyor ve polis müdahale ediyor diyelim. Siz bu haberi 5N1K kuralına göre yazıyorsunuz. Habercilik anlamında hiçbir problem yok ama siz bu insanların anayasal olarak toplanma hakkı olduğunu biliyorsunuz. Aslında anayasal hakkın engellenmesinden ortaya çıkan bir gasp var ve insanların hakkını talep etme durumu var. Olayın arka planında bir engellenme ve engellenme sonucunda olan olay var. Böyle baktığınızda olayın ideolojik arka planını görebiliyorsunuz.

İdeolojik olarak bunları anlattığınız takdirde ise başka bir haber ortaya çıkar. Bence gazetecinin biraz olayların arka planına odaklanması gerekiyor. Olguyu net biçimde çekebilirseniz haberi zenginleştirirsiniz.

Birgün gazetesinden sonra Cumhuriyet serüveniniz başlıyor ve haber müdürü oluyorsunuz. Haber müdürü teknik olarak ne iş yapar?

Haber müdürlüğü işin en mutfak kısmı olarak değerlendirilebilir. Haber merkezleri ve bu merkezlere bağlı çalışan muhabirler var. Genellikle herkesin haber alanları var. Haftanın ilk günü masaya oturuyoruz ve ben notlar almış oluyorum. Geçen hafta bu olmuş veya 1 Mayıs yaklaşıyor gibi bir gündemim var. Bu gündemlerle ilgili o alana dair çalışan arkadaşlara “bunu sen yapabilir misin” diye soruyorum. Bence burada en önemli konu bir haber müdürü olarak muhabiri çalıştırabilmek. Aslında biraz teknik direktör gibi düşünmek lazım, siz on numara oynayan birini sol beke koyarsanız takıma yararı olmaz. Haberin baş yaratıcısı da muhabir olduğu için onun özelliklerini bilmek, onun hangi alanda daha iyi haber yapabileceğinin eleştirisini yapmak son derece önemli. Bunu yapabildiğiniz zaman muhabirden verim alıyorsunuz, bu yüzden toplantı yapıldığı zaman onları alanlarına göre dağıtıyorum. Bunun dışında muhabirlerin kendi çalıştıkları özel dosyalar var, bu dosyalar haberin unsurları eksik olduğu için haberleştirilemeyen dosyalar. Mesela devam haberi yapılacaktır ama ulaşılması gereken birine ulaşılamamıştır, bu durumda haberi bekletirsiniz. Muhabirler yapacakları devam haberlerini ve işleri sırayla anlatır. Kendi adıma muhabir bir hafta içerisinde saydığı işlerin yüzden yetmişini yapmışsa iyi bir muhabirdir. Birkaç tane haber çıkarmıştır ve bu haberlerden biri ülkenin gündemini belirlemiştir, bir sorunu ortaya çıkarmıştır. Bir muhabir bunu sağlayabiliyorsa bu da çok önemli.

“Muhabir bir hafta içerisinde saydığı işlerin yüzden yetmişini yapmışsa iyi bir muhabirdir. Birkaç tane haber çıkarmıştır ve bu haberlerden biri ülkenin gündemini belirlemiştir, bir sorunu ortaya çıkarmıştır.”

Bir de muhabiri dürtmek, çalıştırmak dediğimiz bir tabir vardır. Muhabir bazen işin içine çok fazla girdiği zaman haberin yan unsurlarını gözden kaçırabiliyor. Burada ise devreye biz giriyoruz ve muhabiri asiste ediyoruz. Mesela farklı dönemde iki yürüyüş olmuştur, biri hilafet yürüyüşü biri de kadınların 8 Mart’ta yaptığı gece yürüyüşü gibi. Bir yürüyüşe izin verilirken diğeri yasaklandı ve bu habere hangi açıdan bakılması gerektiğiyle ilgili insan hakları haberleri yapan muhabirlerimizle konuşuyoruz. Bu haberler birleştirilebilir mi veya bunların arka planında ne var gibi sorulara cevap arıyoruz. Yani farklı alanlarda, muhabirin göremeyeceği alanları muhabirin önüne sunabiliyoruz. Burada en temel koşul muhabirin haber anlamında disipline edilmesidir. Disipline edilmiş bir muhabir, haber müdürünün istediği bir şeydir. Ayrıca muhabiri moral anlamında düştüğü durumlarda motive etmek, haberlerini parlatmak gerekebilir. Gazetecilikte haber parlatma dediğimiz şey haberin içindeki küçük detaylarda gizlidir. O detayı öne çıkarırsak haber bambaşka bir yere gidebilir. Bu sayede haberin temeli değişir ve haber bambaşka bir yere gider. Muhabirden gelen haberi direkt okuyan haber müdürünün işi ise muhabirin gözden kaçırdığı detayı alıp haberin ana ögesi haline getirebilir. Dediğim gibi elinizde olan muhabiri iyi kullanmak, iyi analiz etmek ve gerektiği yerde zorlamak önemlidir. Gelen ajans metinlerini muhabire düzelttirmekten bahsetmiyorum. Bazı haber müdürleri bunu neden ben yapayım diye düşünüyor ama sen o işlerle uğraşırsan, muhabir kendi özel haberine yoğunlaşır ve çok daha güzel bir haber çıkarabilir. Ben burada on dakikalık bir haberi düzeltmeyi tercih ederim, ben haberi düzelteyim sen daha iyi bir haber yap.

Burada insan yönetimi dediğimiz şey devreye giriyor. Kendi adıma söylersem muhabirle hiyerarşik bir ilişki kurma taraftarı değilim. Tabii ki kurumsal hiyerarşi sağlamak lazım yoksa iş yaptıramazsınız ama arkadaş gibi olmak lazım. Çünkü gazetecilik 9-6 yapılacak bir iş değil ve bunu bürokratik bir mekanizmaya indirgediğiniz zaman işin tadı kaçar.

“Gazetecilik 9-6 yapılacak bir iş değil ve bunu bürokratik bir mekanizmaya indirgediğiniz zaman işin tadı kaçar.”

Haber müdürü, hiyerarşinin neresinde bulunuyor? Bir yayın toplantısında kimlerden sorumludur?

Teknik olarak söyleyeyim haber müdürü, muhabirin üstüdür. Bir de genel yayın yönetmeni ve yazı işleri müdürü vardır. Yazı işleri müdürü editörlerden sorumludur. Müdürler arasında hiyerarşik bir ilişki yoktur. Haber müdürü ise genel yayın yönetmenine bağlıdır. Yazı işleri ile ilişkimiz şöyledir; haberin sayfada görülmesinden, mizanpajına onlar yaptığı için yazı işleri müdürüne haber anlatılır. Yazı işleri ve editörler neyi nereye alacaklarına karar verir, haber müdürü buna karışmaz. Haber müdürü bu haber çok güzel, büyük görürseniz iyi olur diyebilir ama karar yazı işlerine aittir. Mutfak işi bizde yani. Haber müdürü muhabirleri yönlendirir. Ürünü çıkartıp verirsin onlarsa ya alır ya almaz. Fakat fiili olarak söylüyorum, haberin büyüklüğü, küçüklüğü, sağı, solu, ıvırı, zıvırı gibi durumlarda haber müdürü müdahale edebilir.

Haber yayımlarken sizi sınırlayan unsurlar var mı, karar mekanizması bu anlamda nasıl işliyor?

Her gazetenin kendine ait yayın ilkeleri ve kuralları vardır. Yayın ilkeleri sizin anayasanızdır. Nasıl yaşadığınız ülkede anayasaya aykırı hareket etmek suçsa, gazetecilik anlamında da yayın ilkelerine riayet etmek durumundasınız. Habercilik anlamında ayrımcı, ötekileştirici, cinsiyetçi, pornografik haberler yapmamamız gerekir. Yayın ilkeleri dışında genel gazetecilik ilkelerine de uymamız gerekir. Kendi adıma söylemem gerekirse kadın cinayeti, çocuk istismarı gibi durumlarda üstün yararlılık ilkesini gözeterek haber yapıyoruz. Çocuk, konum itibarıyla hiyerarşik olarak yetişkine kıyasla daha aşağıda olduğu için onun haklarını korumak zorundasınız. Tabii bunun haberin ana olgusunu yok etmeden yapılması lazım. Fakat yine söylüyorum olgu ana meseledir ve siz pozitif ayrımcılık yapacağım diye yalan haber yapamazsınız. Haberin objektif olması lazım.

“Gazetecilik kurumsal olarak gelişemedi, bireysel olarak gelişti. Sosyal medya da bunu biraz etkiledi. İletişim biraz da imajdır ve kurumlar imaj çağına çok ayak uyduramadı.”

Yapay zekâya çok kısa değinmek istiyorum. Yapay zekâ ile ilgili çok fazla yazı görmeye başladık. Sizce yapay zekâ gazetecilik üzerinde nasıl bir etki bırakacak?

Yapay zekânın gazeteciliği bitireceğini düşünmüyorum. Sonuç olarak tarihsel olarak makine kırıcılar değiliz ve kendimizi teknolojiyle uyumlu hâle getirmek durumundayız. Ben Türkiye’de yapay zekâ konularının çok geriden geldiğini düşünüyorum. Bakıldığı zaman yapay zekâ tabanlı çalışan kaç internet sitesi veya kurum var ki? Yapay zekâyı kaba bir eksene sıkıştırırsak hata etmiş oluruz. İşimizi elimizden almayacak ama biçimin değişmesini sağlayacak.

Kapitalizmin ilk çıktığı dönemlerde özellikle buharlı makinelerin keşfiyle birlikte o dönemin sol hareketleri makine kırıcılık yapmışlardı. Tarihsel olarak baktığımız zaman ise makinelerin, insanların işlerini ellerinden almadıklarını gördük.

Ben yapay zekâyı çok geç keşfettim. Biz gazeteciliğe ilk başladığımız zamanlarda bu konu çok tartışılıyordu. Yapay zekâ hayatımıza belki 2-3 yıl önce girdi ama bu işle ilgilenen insanlar bunun çok önceden beri konuşulduğunu biliyor. Bu alanda çok değerli işler yapılıyor, biz hep kendimizi kalıplara sıkıştırdık. Düşünün matbaa teknolojisi geliştiği zaman gazetecilerin işi elinden alındı mı, hayır. Gazetecilik bir hikâye anlatma biçimi ve bu hikâyeler mağara resimlerinden, bugün geldiğimiz noktaya kadar hep anlatıldı. Bundan sonra da anlatılacak, çünkü herkesin bir hikâyesi var ve gazetecilik bir hikâye anlatma biçimi. Biz de bunu yaparken neden yapay zekâdan yararlanmayalım, teknolojiyle kavga etmenin bir anlamı yok. Ben bu anlamda yapay zekânın gazeteciliği olumlu ilerletebileceğini düşünüyorum ama bunun bir de ama kısmı var. Kapitalist sistemde, mülkiyet ve sahiplik ilişkisinin bu kadar kesin olduğu yerlerde yapay zekâ elbette bu durumdan etkilenecektir. Burada demokratik bir işleyiş ve teknolojik modelleme olmazsa işte o zaman yapay zekâ hayatımızı zindana çevirebilir.

Teknolojik düzeyde manipülasyonun ne kadar ileri gidebileceğini ve sosyal mecralarda yalan haberin ne kadar hızlı yayıldığını görüyoruz. Mülkiyet ve ezen-ezilen ilişkisinin bu kadar yoğun olduğu bir sistem içinde yapay zekâ da bundan etkilenecektir. Teknolojinin kimin tarafından kullanıldığı burada önemli bir mesele. Bizim yapmamız gereken bu ilişkileri demokratikleştirmek ve herkesin ulaşabileceği kanallar açmak. Mesleki ve etik kodları yapay zekâ ile uyumlu hâle getirmemiz lazım. İnternet haberciliği diye bir alan var ama burada hâlâ etik, meslek ilkeleri yok. Basılı medyaya koyduğumuz normlar internete uymuyor ama bunun üzerine düşünmek istemiyoruz.

Biçimsel olarak değişiklik gösterecek dediniz. Orada kullandığınız biçimsel ifadesini biraz daha açabilir misiniz?

Örneğin bir muhabirin otuz dakikada yazdığı bir haberi yapay zekâ iki dakikadan daha az bir sürede yazabiliyor. Tabii ki yanlışlıklar oluyor ama senin daha uzun sürede yazdığını o daha hızlı yazıyor ve sen kalan vakitte haberde bir sorun varsa onu düzeltmeye çalışıyorsun. Sonuç olarak ise beş dakika içinde bir haber ortaya çıkıyor. Editöryal olarak müdahale etmen gereken haberler çok vaktini alabiliyor. Haber çok önemli değil ama müdahale edilmesi gerekiyor, burada devreye ChatGPT girebilir.

Çok hızlı hareket etmen gerektiği zamanlarda ise yine yapay zekâ ve ses teknolojileri yardımcı oluyor. Örneğin gazetede kullanacağın bir fotoğraf için bile yapay zekâdan hızlıca yardım alabiliyorsun, bu yönden işimiz kolaylaştı. Fakat işin demokratikleşme kısmı var. Ben her şeyi yapay zekâya yaptırabilirim diye bütün editörleri işten atayım demek olmaz. Burada kurallar koymamız gerekiyor. Bu meselenin bambaşka bir boyutu ve bunu inkâr edemeyiz. Yaşadığımız sistemi dikkate almadan, yapay zekâyı sadece sorunlarımızı çözecekmiş gibi ele almayı doğru bulmuyorum. İkisi arasında bir denge kurmamız lazım.

Ayrıca meslek olarak baktığımız zaman yıllardır ipleri elinde tutan tipler var ve bunlar her şeyi tekeline almış. Bir şeylerin artık değişmesi lazım, bunları hiç mi konuşmayacağız? Aradan kaç yıl geçmiş, Ay’a gidilmiş, devrim niteliğinde şeyler olmuş ama bunlarda hâlâ aynı kodlar. Ondan sonra ise Z kuşağı dediğimiz insanların mizah malzemesi oluyorsun.

Türkiye’de okurun medyaya güveni kırılmış durumda. Bu güven ortamı tekrar nasıl sağlanabilir?

Burada iğneyi biraz kendimize batıralım. Tırnak içinde yandaş medya dediğimiz, sadece iktidarın bülteni gibi çalışan bir medya türü çıktı. Tarihin her döneminde iktidarlar borazanlığını yapacaklarını birini isterler. Bizim dönemimizde ise bu biraz daha çirkinleşti ve kabalaştı.

Ben bir gazeteciyim bu yüzden biri politik görüşüme yakın dahi olsa benim iktidarım olmayacak. O gelse onu da eleştireceğim, işim bu. Bir tabir vardır, birilerinin bir yerlerde yazılmasını istemediği şeylere haber denir diye. Geriye kalanlar ise halkla ilişkiler çalışmasıdır. O yüzden biz iktidar kim olursa olsun söylememiz gerekeni söyleyeceğiz. Bu dönemde iktidar medyası dediğimiz medya iktidara iyilik yapmıyor aslında. Seviye düştü ve habercilik bir kaygı taşımadan yapılamıyor. Bunlar olurken biz de işin içindeydik belki kalemimizi satmadık ama o güven yitiminde de bir şey yapmadık. Popstar diye bir tür çıktı ve isimler ön plana çıkmaya başladı. Kurumlar, gazetecilerin öne çıkan isimler kadar öne çıkamadılar. Gazetecilik kurumsal olarak gelişemedi, bireysel olarak gelişti. Sosyal medya da bunu biraz etkiledi. İletişim biraz da imajdır ve kurumlar imaj çağına çok ayak uyduramadı. Ben bunu çok doğru bulmuyorum, gazetecinin ismi tabii ki olmalı ama bu toplumda bir konfor alanı yaratıyor. Gazeteci olayı direkt çözemez o olaya ışık tutar. Toplum ise olayı direkt gazetecinin aydınlatmasını istiyor. Ayrıca bir toplumda gazetecinin bu kadar ön plana çıkması, o toplumda bir şeylerin işlemediğini gösteriyor. Toplum geride dursun, hiçbir şeye karışmasın isteniyor.

Birkaç gazeteci televizyona çıkıyor ve kavga ediyor. Onların anlattıklarını dinliyorsun ve toplum zihinsel anlamda alıklaşıyor. Pasif bir toplumsal alan ortaya çıkıyor. Biz davalara gidiyoruz, yılmadık yazıyoruz ve hoşumuza gidiyor ama bence gazetecilik bu değil. Burada iktidarında suçu var ama topu iktidara atmak bana kolaycılık gibi geliyor. Evet bu dönemde olanları gördün, biliyorsun ama sen niye seçenek olmadın? Bu sadece iktidar kötü demekle olmuyor, bu tek başına yeterli değil. Bu tek başına bir konfor alanı yaratıyor ve bu çok tehlikeli.

Biraz da Cumhuriyet TV’nin Youtube kanalından bahsedebilir miyiz?

Ben Youtube kanalının haber müdürlüğünü de yapıyorum ve orayı büyütmek istiyoruz. Burası gelir modeli anlamında çok kârlı bir alan. Öte yandan ekipman ve benzeri şeyler çok daha kolay yönetilebiliyor, çok ergonomik bir alan. Biz Youtube hesabını biraz daha büyütmek istiyoruz, şu anda 400 bin abonemiz var. Bir milyona doğru gidiyoruz ve bu süreçte yeni işler yapacağız. Youtube’u tanımlamam gerekirse ne televizyon ne de internet. Televizyonla seviyeli bir birlikteliği var. Arkadaşlarımızın çoğu televizyon başlangıçlı. Gelir kaynağı olarak önemli bir kaynak ve insanlara ulaşma noktasında güzel bir mecra. Toplumumuz okuma anlamında biraz tembel, görsel açıdan biraz daha dikkatli. Bunun bilimsel yönleri de var. Göçebe bir toplum olduğumuz için ve bilgi de yerleşik olduğu için buna hiç ihtiyaç olmamış. Bir şeyi görüyorsun ve başka bir yere gidiyorsun. Anlık ve görsel olaylar daha kritik oluyor. O anlamda Youtube bu alanı dolduruyor. Yeni teknolojiyi yoğun şekilde kullanmaya ve daha fazla hikâye anlatmaya başlayacağız. Biz olayı konuşan yüzler olmaktan çıkararak hikâyeler anlatmaya çalışıyoruz.

Bu bölümden çok fazla mezun var. Ben de iletişim öğrencisiyim ve bu sektörde yer alacağız. Neleri farklı yapmalıyız?

Ben dâhil kimsenin uzun uzadıya verdikleri tavsiyelere gazeteci arkadaşlarımın çok güvenmemesi lazım. Çünkü her insanın hikâyesi farklıdır ve biz bu hikâyelerin aslına bakıyoruz. Burada önemli olan yapmış olduğun ve yapmaya çalıştığın işi anlaman. Ne istediğini çok iyi anlaman lazım ve bunu soru sorarak, yanıt arayarak yapmak lazım. Çevreye bakıp mesela kendi adıma söylersem ben Can Uğur olmalıyım gibi bir düşünceye girmemek lazım. Çünkü her insanın ayrı bir hikâyesi var. Çünkü senin yapabildiklerin, yeteneklerin, yetersizliklerin başka birininkiyle aynı değil. O yüzden de aynı olmayan iki şeyi üst üste getirmeye çalıştığın zaman hatalı bir durum ortaya çıkıyor. Bireyin kendini işin merkezine koyup ne yapmak istediğine bakması lazım. Ana olay şu, bu meslek sevmeden yapılamaz. Aslında bütün söylediklerimin temel ana fi kri bu olabilir. Bu meslek 9-6 yapılacak bir iş değil, gecesi, gündüzü yok. Yıpranma payın var ve devlet bile bunu anladığı için yıpranma payı veriyor. Hikâye anlatmak, ezberlere takılı kalmamak lazım. Haber böyle yazılır gibi bir durum yok. Açın bakın eski haberlere bugün asla yazılmayacak şeyler, bugün yazılan haber farklıdır. Haber formatları değişecek buradaki öz de iyi hikâye. İyi hikâye, çatışma bulmak gerekir. Hikâyeniz hep bir çatışma üzerine kurulmalı. Kendini haklı-haksız ikiliklerinden kurtar. İki tane haklı veya haksız en güzel şeydir çünkü seni çatışmaya zorlar. Çatışma ögesini haberde hep kullan.

Üniversiteden yeni mezun olmuş birisi Cumhuriyet Gazetesi ekibine nasıl katılabilir?

Buraya tabii Skype başvuruları da oluyor ama bu biraz da network işi. Sevdiğimiz, referansına güvendiğimiz isimler oluyor. Bu arkadaşlarla çalışmak ve onları yetiştirmek istiyoruz. Yani gelip buraya başvurabilirler, mail ile çok olmuyor. Attığınız mailler boşlukta sallanıyor. Bu yüzden buraya gelin, gerekirse üç gün gelin. Bunu sadece burası için değil diğer gazeteler içinde söylüyorum. Gidin ve o işi istediğinizi gösterin. Bir yönetici için o işi istediğini göstermek çok kritik bir şeydir. Buraya gelip, aşağıda görüşmek istediğini söylersen ve kendini ifade edersen bu benim için bir kriterdir. İsteyen kişi geliyor, derdini anlatıyor ama diğeri istemiyor ki gelmiyor. Formel olarak ne yapılması gerektiğini soruyorsan, bizim staj başvurularımız oluyor. Özel veya devlet üniversitesi hiç fark etmiyor ve orada öğrenci arkadaşları çok zorlamıyoruz. Tabii staja gelen birini işi öğretmek için zorluyoruz. Bir de yapmayın dediğim bir durum olabilir. Bir gazeteye gidiyorsanız, oraya gerçekten bilerek gidin. Cumhuriyet gazetesinde hangi yazarı okuyorsunuz dediğimde yanıt veremeyen biri benim için eksidir. Gittiğin, gördüğün yere numaradan da olsa bak. Buraya geliyorsun ve gazeteciyi tanımıyorsun.

Mesela bazen gazetecilik öğrencileri staja geliyor ama gazete okumuyorum diyor. Gazetecilik öğrencisi nasıl gazete okumaz? Mesleki olarak bunu yapacaksan basılı gazete okumama lüksün yok, internetten de olsa okuman lazım. Gazete manşetlerine, gazetelerin siyasi çizgilerine bakın. Bunu kabul edin anlamında söylemiyorum ama gittiğiniz yerde bu sizin için bir artıdır. Bunları takip ediyorum, bunları etmiyorum gibi ifadeler sizi öne geçirir. Fakat dediğim gibi her şeyden önce gittiğin yeri tanıman lazım. Cumhuriyet’e geliyor ama yazılarını bilmiyor. O zaman biz seninle neden çalışalım. Senin yerine burayı daha iyi bilen biriyle çalışmak veya bilmese bile öğrenmek isteyen biriyle çalışmak isterim.

 

Kategori: Söyleşi

E-Bülten Kaydı

Gelişmelerden haberdar olun.

Yorum Yazın